Kendinizi ne zannediyorsunuz?
Olay 1: Aile Danışmanının odasına
gelen eşler son derece öfkeliler. Kadın eşi için; “bu adam ağzından çıkanı
kulağı duymuyor söylediklerini inkar ediyor” diye dert yanarken, adam ise; “hep
aynı nakarat söylemediğim şeyleri bana yakıştırmaya utanmıyor musun?” Şeklinde
devam eden sağlıksız bir iletişim örneğini sergilemekteler. Onları n
beceremedikleri sağlıklı iletişimdi. Onları dinledikten sonra bir sonraki seans için kadına bir görev
verdim. Ne zaman sert bir tartışma yaşansa o anları kayıt cihazına almasını
söyledim. İkisi de kabul etti. Şartım ise kaydedilenlerin ilk dinlenilmesi ise her birlikte olacaktı. Aradan 7-8 gün geçti. Hep birlikte
kayıt cihazından kaydedilenleri dinliyoruz.
Kadın büyük bir istekle cihazı çalıştırdı. Gerçekten adam karısına hitabı sön derece
saygısız ve hakaret dolu sözleri vardı. Kayıt
cihazı yalan söylemiyor olayı tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyordu. Ancak adamın
tepkisini hiç unutamıyorum. Gözleri fal taşı gibi açılmış hayretler içinde utanarak
kızararak ve şaşkınlıkla kaseti dinliyordu. “Ama nasıl olur ben bunları
söylediğimin inanın hiç farkında bile değilim. O an o kadar öfkelenmiştim ki ne
söylediğimi hatırlamıyorum bile.” Sözleri ağzından döküldü. Aslında adam son
derece samimiydi. Adam kendini ne zannettiği ile gerçek farklıydı ama o bunun
farkında bile değildi.
Olay 2: Adem Bey emekliliği çoktan hak etmiş
edebiyat öğretmeniydi. Mesleğini çok seviyordu. Ama bir şeyler iyi gitmediğini
hissediyordu. Öğrencilerine karşı
sempatik olamadığını düşünüyordu. Durumu gözlemek için, psikolog arkadaşı
hocaya derslerini görüntü ve sesiyle kayda olmasını istemişti. Kendisini
izlediği zaman öğretmen Adem Bey hayretler içerisinde kalmış, utanmış ve
suçlanmıştı. “Onlarca yıl öğrencilerim bana çok iyi tahammül etmişler”
diyebilmişti ancak. Öğrencileri neden onu çok tutmadığını anlamıştı. Tek neden
kendini ne zannettiği ile gerçekte ne olduğu arasında ki farkı algılayamamış
olmasıydı.
Olay 3:Hasan Bey’in çocukluğu baskı
ve sevgisiz bir ortamda geçmişti. Yaşı
kırkların sonundaydı. O şatafatı çok seviyordu. Her şeyin eni o olmalıydı.
Aslında onu çok iyi tanıyanlar acıyorlardı ona. Onun duygusal açlığı yakasını bırakmıyor ve iç dünyasında rahatlatan
dengeleri kurmaya çalışıyordu. O hep önde
olmalı, ondan konuşulmalı ona hayran olunmalıydı. Zavallı, aciz ve yönetemediği açlığını hep
bastırmaya uğraşıyor tüm davranışlarında geçmişin izleri görülüyordu. O gerçekle hayal arasında ki farkı göremez
olmuş kendi hakkında ki yalanlarına kendisi de inanarak rahatlıyordu. Ayaya bakan kedinin kendisini aslan olarak
görmesiydi bu olan. Aslında o da herkes gibi olumlu olumsuz yönleri olan bir
insandı. Yetenekli olduğu alanların yanında bazı konularda yetersizliği,
zafiyeti eksikleri olmasının çok doğal olduğunu ayırdında değildi. Kendisiyle
yüzleşmekten hep kaçınırdı. O kusursuz
olmalıydı. Kendisini hayal ettiği gibi
zannetmeye çok ihtiyacı vardı. Aslında
olan ise onun terapiye, kendine dönmeye farkındalığını arttırmaya ihtiyacı
vardı.
Olay 4:Bir hafta sonu deniz kenarında
Trilye’de bir çay bahçesindeyiz. İlerde bir dalgıç denize daldı uzun süreden
sonra tam önümüzde suyun üstüne çıktı ve ilk yaptığı kendisini izleyenlere
bakmak. Yaptığı çok önemli bir işe
başkaları tarafından tanık olunması belli ki onun için çok önemli. O sırada bir
balıkçı teknesi süratle yanımızdan
geçerken direksiyonda olan kişi bir elinde bira, öbür eliyle artistik
hareketlerle tekneyi idare ederken çay bahçesinde oturanlara yan gözle bakarak kendisine
imrenilerek bakıldığının zevkini görmek istiyordu. O da dipte yüzen balık adam
gibi yaptığı önemli şeye tanık olunmasını istiyor. Belli ki onunda çocukluk
döneminden kalma umursanma, kabul görme, takdir edilme sorunları var. Her iki kişide yaptıkları sıradan şeylerle
kendilerini ne zannettiklerini gösteriyorlar.
Çocukluklarında umursanmayan, kabul görmeyen, değer verilmeyen
sevilmeyen kişilerin marazi yapısıdır "kendini ne zannediyor"
durumlarına düşmek.HG