20 Mart 2013 Çarşamba

Eşini değil, önce kendini seç..


Kadınlar güçlüleri, erkeklerde güzelleri tercih ederler. Kadın doğuracağı çocuğu için iyi bir gelecek sağlayan erkeği seçer. Güçlü erkek; kariyeri, sağlığı, maddi durumu iyi olandır. Güzel kadın; fiziksel olarak sağlıklı kadın kendisine sağlıklı çocuklar doğuracak kadındır. Aslında işin hilesi gelecek nesillerin sağlıklı olması gereği iki tarafında tercihinde belirleyiciliği vardır. İnsan da ailede biyolojik, psikolojik ve sosyal yönü olan bir yapıya sahiptir.
Bana göre aile ilişkilerinde psikolojik doyum oldukça önemlidir.
Bu durumda iki kişi birbirini seçmeden önce kendilerini seçmeyi, anlamayı öğrenmeliler. Kendi iç dünyasına yapacağı yolculukla ben tam olarak kimin, zayıf ve güçlü yönlerim nelerdir? nelerden hoşlanırım?
İnsanın Kendini seçmesi kolay değildir. Kendine göz yummak, kendini avutmak, kendini hoş tutmak, kendini takdir etmek zordur. Başkalarında göz yumacağınız hataları kendiniz yaptığınızda kendinize toleransınız daha az olur, kendinize daha çok kızarsınız. İç sesleriniz 24 saat sizi rahat bırakmaz, söylenir durur. Eğer kişi kendini seçmemişse, tanımamış, sevmemiş, kabul etmemişse kendinden kaçar. Mutluluğu, seçtiği eşinin ona altın tepside sunacağını hayal eder. Kendisinde, annesinde, babasında aradığı bütün özellikleri, özlediği her şeyi eşinde bulmak ister. Bulamayınca da yanlış eş seçtiğini zanneder, bazen de eşini değiştirmeye çalisir, suçlar, işler karışır, ilişki imkansızlaşır. Eğer kadın veya erkek isterse ilişki bitirilmeden önce, kurtarma çabası ile bir psikologa gidilir. Bazen kadın veya erkek tek başına gider, nerede yanlış yaptığını anlamaya çalışır. Eşinin onu tekrar sevmesi/seçmesi için ne yapması gerektiğini öğrenmek ister. Ve eğer şanslıysa, günün sonunda kendini seçmeyi öğrenir.HG

Ben bir İnternet bağımlısıyım


                        
Çoğu insan gibi bende internet ve bilgisayar bağımlısıyım ama kullanmadığım zamanlar onu özlemiyorum, yoksunluk belirtileri göstermiyorum. İşi gereği her gün saatlerce bilgisayar başında olma durumunda olanların bilgisayara bağımlı hayatları vardır. Otomobile bağımlıyız, eve bağımlıyız sokağa bağımlıyız, kredi kartlarına bağımlıyız, sosyal varlık olarak diğer insanlara bağımlıyız. Bağımlı olmaktan kasıt, hayatımızı devam ettirebilmek için yapmak, kullanmak ve birlikte olmak zorunluluğu anlaşılır. Bağımlısı olduğumuz, kredi kartı, otomobil, bilgisayar gibi nesnelerden ayrı düştüğümüzde özlüyor muyuz? Yoksunluk belirtisi gösteriyor muyuz? Aklımızda sadece ona kavuşmak mı var?  Tıpkı sigara tiryakisinin, alkoliğin, eroinmanın, aşık insanın bağımlısı olduğundan uzak kaldığı zaman yaşadığı duyguları internet içinde yaşıyorsak, yoksunluk belirtileri gösteriyorsak o zaman biz marazi, hastalıklı(patolojik) bir durumla karşı karşıyayız demektir. İnternet bağımlılığı maddesiz dürtü kontrol bozukluğudur.  Kumar, porno, oyun, kleptomani(hırsızlık), alışveriş, kişi bağımlılığı patolojik aşk davranışsal, maddesiz dürtü kontrol bozukluğudur. Sigara eroin ilaç..vb ise madde etkisiyle oluşan bağımlılıklardır.
   Neden-sonuç ilişkisi: marazi kişilik yapısı, asosyal olmak, kumara, pornoya, oyunlara bağımlı olmak, bozuk aile yapısı, depresyon hali gibi olumsuzluklar internetin marazi kullanımı nedenleri arasında gösterilirken, İnternetin sağlıksız kullanımı da nedenler arasında gösterilenlere neden olabilmektedir. Ayrıca facebook gibi çok yaygın kullana geldiğimiz sosyal yapılarda, internet bağımlılığında bir faktördür. İnsanların ne olduklarından çok, ne olmak istediklerinin, özlemlerinin, değerlerinin ortaya konulduğu yerdir facebook. Bir iletişim, anlatma, anlaşılma kendini iyi hissetme ve sanal ortamda sosyalleşme aracıdır facebook.  Sanal gerçeklikler, beynimizin ayna nöronları sayesinde, ete kemiğe bürünmüş somut gerçekliklerle aynı etkiler gösterebilmektedir. Önceleri sadece meşhurların ünlülerin tüm yaşamları medyada sergilenir o insanların narsist yapıları tatmin olur daha da güçlenirdi. Ancak sosyal medya çok sıradan insanların bile tüm özel yaşamı, fotoğrafları göstermek, paylaşmak istedikleri anlatmak istedikleri, olmak istedikleri rahatlıkla ortaya konulmakta, insanlar kendilerini ifade edebilmek de bir ölçüde tıpkı ünlüler gibi narsist yönlerini tatmin edebilmekteler. İnsanlar; acıdan, yasaktan, günahtan zararlıdan ayıptan kaçmak yerine;  haz duygusunu tatmine, hoşlandığı, zevk aldığı keyif duyduğu ve rahat ettiği şeylere koşma eğilimi daha fazladır. Kumarıyla, pornosuyla, oyunlarıyla marazi kullanımına neden olan, ruh halimizi bozan ve klinik tedavi ye ihtiyaç gösteren bilgisayar; her an elimizin altında her işimiz için yaralandığımız bize sayılmayacak ölçüde faydaları olan bilgisayar; iki ucu keskin bıçak.
   Sorun bilgisayarda değil onu kullananlarda. Sorunlu iseniz sorunlu kullanmaya adaysanız. Sorunlu değilken bile sorunlu kullanırsanız sorunlu olmaya adaysınız. O sonsuz bir sokak. Her gün her saat, har dakikada milyonlarca mağazası dükkanı açılan kapanan her çeşit yaşamın sizi çağırdığı bir sokak. O sokakta neler yaptığınız, ne olduğunuza bağlı olduğu kadar, nerelere gittiğiniz de ne olacağınızı belirler.
Çocuklarınıza bilgisayarı yasaklamayın. Onlarla her konuda olduğu gibi bilgisayar kullanım konusunda hangi yaşta ne kadar, nasıl ve ne zaman kullanacağı konusunda bilgilerin konuyu çocuğunuz bir rehber öğretmen, bir psikolog veya bir uzmanla birlikte değerlendirin. Hakkı Güleç

7 Mart 2013 Perşembe

İmaj maker


İmaj, görünenin hissettirdikleri ve düşündürdükleridir. Nasıl izlenim uyandırmak istiyorsak öyle görünmesini bilmeliyiz. Bedeninin tüm mimik ve jestlerinin farkındalığına sahip olmak insanlar üzerinde istendik izlenim oluşturabilmede bir ayrıcalıktır.
İmaj,insanın ambalajı,üslubu,konuşma modeli, çalışma alışkanlığı ve duruş modelidir. Oluşturmak istediğimiz olumlu imaj, bizim yapıcı özelliklerimizin yansımasıdır. Olumlu imaj oluşturabilme de olmazsa olmaz olan; "ses//söz//beden dili" dir. sesin, sözün ve beden dilinin paralel olması, uyumlu olması en güvenilir ve en sempatik duygular yaratacak iletmek istediğimizi en güçlü bir şekilde verecek ve olumlu imajı pekiştirecektir.
Bir insanı tanıyan insan sayısı ne kadarsa o kadar farklı sayıda imaja sahiptir diyebiliriz. Çok hoşlanan, hiç hoşlanmayan, etkilenen, etkilenmeyen...
İmajımızın olumlu yönünün daha fazla kişi tarafından algılanmasını istiyorsak; İçgörümüzü güçlendirmeliyiz. Kendimizin farkında olmalıyız. Kimim, neyim güçlü ve zayıf yönlerim nelerdir. Nasıl bir karaktere sahibim. İmaj içten dışa doğru oluşur. Kendimizi nasıl algıladığımız başkalarının bizi nasıl algıladığını yönlendirecektir. O zaman, nasıl bilinmek istiyorsak, öyle olmalıyız. Hayalimizde kendimizi nasıl canlandırıyorsak beynimiz ona göre hormon salgılayacak ve o ruh hali, o duruş o görünüş oluşmaya başlayacaktır. Başkalarının gözüne girmeden önce kendimizin görüntüsünü bedenimizden çıkarak kendimizi seyredebilmeliyiz ve beğenmeliyiz. Kendimizi kabul edebiliyorsak başkaları da bizi kabul edecektir. Kendimizi saygın değerli ve sevimli buluyorsak, başkaları da aynen öyle görecektir.
"Kitlelerin yeni afyonu imajdır" Fransız "Le Nouvel" dergisi...
İnsanların nasıl göründükleri, başkalarını nasıl gördükleri başarılı olmalarında önemli yer tutar. Kendimizi iyi ve güvenli hissettiğimizde oluşan olumlu duygularımızın ürettiği beden dili ile gönderdiğimiz mesajların iletişimde ki etkisi %93 tür. Ne söylediğimiz ise % 7. İnsanlar taklit ettikleri bedenin ruh haline dönüşürler. Yani üzgün sıkıntılı ve mutsuz bir anımızda bile
duruşumuzu ve mimiklerimizi neşeli mutlu imiş gibi taklit edebilirsek göreceğiz ki tüm hormonlarımız bu bedensel değişimin ürettiği olumlu ruh halinin kendilerini sarıp sarmaladığını hissedeceklerdir.
Yapılan deneyde anne bebeğin odasından çıktığında ve bebeğe teker teker yabancı kişilerin fotoğrafları gösterildiğinde bebeğin çekici, gülümseyen ve hoş görünen insanların fotoğraflarına daha uzun baktığı görülmüş. Güzel insanlara bakmak insanların genetiğine işlenmiş. Gülümseyen insanlara daha uzun süreli bakan bebek asık suratlı insanlara çok kısa süreli bakabilmiştir. Adalet dağıtan hakimlerin suç işleyen kişilere ceza takdir etme anlarında suçluların gülümseyen halleri takdirde hafifletici etkiye sahip olduğu tespit edilmiş batıda buna "gülümsemenin hafifletici etkisi" denilmiştir. Tabiatta güzel ve renkli hayvanların hayatta kalma şanslarının arttığı tespit edilmiş.
OLUMLU İMAJ NASIL OLUŞTURULUR?
1)Öz güvenli olmak.
2)Ses, söz ve beden dilinin paralel olması çelişmemesi
3) İlk karşılaşma anında görüntü duruş, mimik ve jestler önemli
4)İlk karşılaşma anında samimi canlı ve istekli bir tokalaşma, göz teması.
5)Konuşma anında her insan özel ilgi ve dikkat ister. İlgi gösterme itibar etme onun kimliğine önem vermek saygı duymak anlamına gelir. Ne kadar olumlu duygu uyandırabilirsek, o kadarda olumlu imaj elde ederiz
6)Canlı olmak, dik durmak, doğru nefes almak bakışlarımızı yönetebilmek, ellerin belde, arkadan veya önden bağlanmadan yetişkin duruşunun sergilenmesi.
7)Statümüzün gerektirdiği rollerin standardının farkında olmak ve öyle davranmak, giyinmek ve görünmek.
8)Karşılaşılan bir gruptaki insanlara farklı davranmamak. Kimine sarılmak, kimine sarılmamak, görmezden gelmek iç çelişkilerimizi ortaya koyar. olumsuz görüntü nedenidir.
8)Empatik olabilmek, ön yargılı, zihin okuyuculuğu, her şeyi ben bilirim imajı vermeden insanları beynimizle değil kalbimizle anlamasına dinlemek karşımızdaki insana kredi açmak olumlu yönlerine odaklanmak önemli Hg

5 Mart 2013 Salı

Open the book




Bölümüm “eğitim fizik”ti. Daha sonra “Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik” eğitimi aldım. Üniversite yıllarımda fizik sınavında uygulama "Open the book" şeklindeydi. Yani kitap defter dahil her şey serbest. Hiç bir bilgiyi ezberlemenin, kopya hazırlamanın hiçbir faydası yoktu. Eğer konuyu anlamadıysak, konu üzerine çok fazla problem çözme alıştırması yapmadıysak, başarılı olma şansımız hiç yoktu. Kopya çekmek mümkün değildi. "Her türlü bilgi kaynağına sınav esnasında bakabilirsin" anlamına geliyordu bu uygulama. Hiç bir formülü, hiç bir şeyi ezberleme. Bilgiyi ezberlemeden o bilginin nasıl kullanabileceğinin alt yapısını oluşturamadıysak sınavda başarılı olma şansımız hiç yoktu. Bilgiyi öğrenmek değil, o bilgiyi değerlendirmek, içselleştirmek yani kendimize mal etmek ve kendi çıkarımlarımızı ortaya koyabilmek önemliydi. Bir mühendis, doktor, avukat, öğretmen, işletmeci...vb meslek yaşamında ihtiyaç duydukça ihtiyaç duyduğu bilgiye uygulama anında bile ulaşabiliyordu. Hayat "open the book"
üzerineydi. Dünyanın en başarılı öğrencileri İzlanda'dandı. İzlanda’da sistem aynı şekilde işlemekte. Öğrenciler için eğitim öğretim ortamı sınıf değil, bir evin odası gibi düzenlenmiş. Sınav kavramına öğrenciler çok da aşina değiller. Sınav teknikleri, test teknikleri, sınav kaygısı kavramlarını hiç bilmeyen öğrenciler, dünyanın en başarılıları olabilmekteyse; Amerika’yı yeniden keşfetmenin bir anlamı var mıdır?
 En çok sınavın olduğu ülkemizde “dershaneler kalksın mı?”ya kafa yormanın komikliğini fark edememek de işin başka bir yönü.. Sınavın hiç olmadığı sistemde dershaneler zaten bir anda kendiliğinden buharlaşacaktır. Dershaneler sistemin bir sonucu. Değiştir sistemi kalksın dershaneler. Bu kadar basit, bu iş. İnsanların analitik düşünmelerini sağlayan, muhakeme yeteneklerini güçlendiren bilgiyi ezberleyen değil, kullanmasını öğrenen bir sistem ülke şartlarında nasıl kurulur? Sorunun cevabını bulmak bürokratların siyasetçilerin işi değil. Bu konuda oldukça yetkin akademisyen eğitimcilere verin görevi, anında her şey çözülecektir. Ama amaç ".... şeklinde insan yetiştireceğim" olunca çağdaş yorumlardan uzaklaşmak durumundayız. Bu iş Bonsai yetiştirmek şeklini almaya başlar. İnsanlarımızın potansiyellerine ulaşmalarını engelleyen sistem özellikle kurulmak istenmektedir. Çınar ağacının genetiğinde ulu olmak varken, bonsai gibi neden güdük kalıyor o ulu çınar. Doğuştan sağlık sorunu olmayan tüm insanlar deha potansiyeline sahiptir. Bizim yaptığımız onu saksıya mahkum etmek. Hakkı Güleç

3 Mart 2013 Pazar

Evlilik ve cinsellik


   Boşanma nedenleri arasında
1.Mali sorunlar
2.İletişim sorunları
3.Bunların getirisi olarak cinsel problemler
    Bu sorunlar eşler arasında cinselliğe yansıyor. Kavga eden, birbirini anlamayan ve birbirinin var olmasına izin vermeyen kişiler cinsellik de yaşayamıyorlar
       Aile içi ilişkilerin yönetilmesinde yaşanılan olumsuzluklar cinsel yaşamı etkilerken, cinselliğin sağlıklı yaşanılamaması da ilişkileri olumsuz etkileyecektir.  Cinsel yaşamın iyi gittiği bir ailede tüm sorunların çözümü oldukça kolaylaşacaktır.
Cinsellik nedir?
    Cinsellik genel olarak cinsel birleşme anlamında alınmaktadır. Oysa cinsellik; hem biyolojik, hem psikolojik hem de sosyal yönü olan karmaşık bir bütün.  Cinsellik sadece cinsel organları değil tüm bedeni ve aklı içerir
    Kişinin cinselliğe yaklaşımı bireysel tutumlarla belirlendiği kadar en çok toplumsal kurallar gelenekler, örf, adetler, dini kurallar ahlaki inançlar çerçevesinde oluşuyor.
     Birlikte içilen bir çay, gidilen bir yer, yapılan bir sohbet,  çarşıya alışverişe çıkmak, dertleşmek, anlaşılmak, anlatmak, elinden tutmak, sevgiyle bakmak, aynı şeye gülmek, onunla olmaktan hoşnut olmak, varlığını istemek umursandığını kabul edildiğini, değerli olduğunu, takdir edildiğini, sevildiğini hissetmek ve hissettirmek cinselliktir. Cinselliğin bir standardı ve ideali yoktur. İnsan sayısı kadar çeşidi vardır. Her insanın kendini hayat arkadaşıyla birlikte bedensel, ruhsal ve sosyal olarak iyi hissetme standardı farklıdır.  İki tarafında kabul ettiği, istediği ve saygı gösterdiği davranışları sadece onları ilgilendirir.  Kadın ve erkek yaradılışları, dünyaya bakış açıları oldukça farklı. Cinsel yaşamda kadınlar romantizmi, erkekler erotizmi önemserler.
    Karadenizli Temel hayat arkadaşı Fadime’ye “suyu ısıt olursa olur, olmazsa çay içeriz” der. Muhabbetle içilen bir çay en büyük cinselliktir onlar için. Cinsellik insanın iki kulağı arasındadır yani beyindedir.
  Toplum tarafından doğru bilinen “mit” diye ifade edilen yanlışlar cinsel hayatta sorunlara neden olmaktadır.
Mit nedir?
  Bilimsel bir dayanağı olmayan, kaynağı belirsiz ve eksik yanlış bilgiler içeren söylemlerdir. Mitlerin yüzlerce yıllık geçmişi olabilir.
   Cinsel mitler; cinsel konularda cinsellikle ilgili bazı dayanaksız, kimin tarafından çıkarıldığı çok belli olmayan, fakat toplum tarafından doğru kabul edilen eksik, çarpıtılmış bilgiler diyebiliriz.
  Mitlerin en çok olduğu alan cinselliktir. Bilgi kirliliği veya yanlış bilgilenme hatalı düşünme şemalarının oluşmasına yol açıyor, düşünme şemaları da kaygı cinsel soğukluk gibi sonuçlara yol açıyor.  Cinsel işlev bozuklukların temelinde mitlerin etkisi çok fazla.
Sık rastlanan mitler nelerdir? 
*Erkekler cinsel ilişkiye her zaman hazır ve isteklidir.
*Erkek de sertleşme kaybı eşini çekici bulmadığı anlamına gelir
*Erkeğin cinsel performansı ve cinsel gücün göstergesi sık sık cinsel ilişkide bulunmasıdır
*Sertleşmiş ve büyük penis cinsel ilişki için şarttır.
*Cinsel eylemi erkek başlatmalıdır. Erkek aktif olmalıdır.
*Cinsel fanteziler ahlak dışı, sapık ve sadakatsizliktir.
*Masturbasyon ahlak dışı ve zararlıdır.
*Kadınlarda orgazm cinsel birleşme ile sağlanmalıdır.
*Cinselliğin temel amacı orgazm olmaktır.
*Cinsel birleşme insanı yorar ve tüketir
*Yaşlıların cinsel ilişkide bulunması uygun değildir.
*Cinsel birleşme yoksa cinsellik bitmiştir.
 Cinsel mitlerde erkek dünyası hakimdir.
   Baskı yaratan bu yanlış inançlar,  psikolojik temelli  cinsel sorunların nedenidir.
   Erken boşalma, vajismus ve cinsel isteksizlik gibi sık rastlanan cinsel sorunlarda mitlerin payı büyüktür.
  Cinsel birleşmeyi mutlu bir cinsel hayat için olamazsa olmaz olarak algılamak en büyük mutsuzluk nedenidir. 
   Bu durumun abartılmasında mitler kadar,  paranın ve kazancın temel alındığı rant sisteminin payı da oldukça fazladır. Doğru bilinen yanlışları düzeltip toplumu aydınlatmaktansa o yanlış inançların yarattığı talepleri kullananlar işi tamamen ticarete dökmektedirler.    
   Bu sektörde milyarlarca dolarlık talep oluşmuştur. Güçlendiren haplar, aletler…vb mutluluk felsefesini mitler sayesinde yanlış tanımlayanların ceplerini yakmaktadır. Bilmemek ayıp değildir. Doğrusu okumak, sormak ve araştırmaktır.