5 Mart 2013 Salı

Open the book




Bölümüm “eğitim fizik”ti. Daha sonra “Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik” eğitimi aldım. Üniversite yıllarımda fizik sınavında uygulama "Open the book" şeklindeydi. Yani kitap defter dahil her şey serbest. Hiç bir bilgiyi ezberlemenin, kopya hazırlamanın hiçbir faydası yoktu. Eğer konuyu anlamadıysak, konu üzerine çok fazla problem çözme alıştırması yapmadıysak, başarılı olma şansımız hiç yoktu. Kopya çekmek mümkün değildi. "Her türlü bilgi kaynağına sınav esnasında bakabilirsin" anlamına geliyordu bu uygulama. Hiç bir formülü, hiç bir şeyi ezberleme. Bilgiyi ezberlemeden o bilginin nasıl kullanabileceğinin alt yapısını oluşturamadıysak sınavda başarılı olma şansımız hiç yoktu. Bilgiyi öğrenmek değil, o bilgiyi değerlendirmek, içselleştirmek yani kendimize mal etmek ve kendi çıkarımlarımızı ortaya koyabilmek önemliydi. Bir mühendis, doktor, avukat, öğretmen, işletmeci...vb meslek yaşamında ihtiyaç duydukça ihtiyaç duyduğu bilgiye uygulama anında bile ulaşabiliyordu. Hayat "open the book"
üzerineydi. Dünyanın en başarılı öğrencileri İzlanda'dandı. İzlanda’da sistem aynı şekilde işlemekte. Öğrenciler için eğitim öğretim ortamı sınıf değil, bir evin odası gibi düzenlenmiş. Sınav kavramına öğrenciler çok da aşina değiller. Sınav teknikleri, test teknikleri, sınav kaygısı kavramlarını hiç bilmeyen öğrenciler, dünyanın en başarılıları olabilmekteyse; Amerika’yı yeniden keşfetmenin bir anlamı var mıdır?
 En çok sınavın olduğu ülkemizde “dershaneler kalksın mı?”ya kafa yormanın komikliğini fark edememek de işin başka bir yönü.. Sınavın hiç olmadığı sistemde dershaneler zaten bir anda kendiliğinden buharlaşacaktır. Dershaneler sistemin bir sonucu. Değiştir sistemi kalksın dershaneler. Bu kadar basit, bu iş. İnsanların analitik düşünmelerini sağlayan, muhakeme yeteneklerini güçlendiren bilgiyi ezberleyen değil, kullanmasını öğrenen bir sistem ülke şartlarında nasıl kurulur? Sorunun cevabını bulmak bürokratların siyasetçilerin işi değil. Bu konuda oldukça yetkin akademisyen eğitimcilere verin görevi, anında her şey çözülecektir. Ama amaç ".... şeklinde insan yetiştireceğim" olunca çağdaş yorumlardan uzaklaşmak durumundayız. Bu iş Bonsai yetiştirmek şeklini almaya başlar. İnsanlarımızın potansiyellerine ulaşmalarını engelleyen sistem özellikle kurulmak istenmektedir. Çınar ağacının genetiğinde ulu olmak varken, bonsai gibi neden güdük kalıyor o ulu çınar. Doğuştan sağlık sorunu olmayan tüm insanlar deha potansiyeline sahiptir. Bizim yaptığımız onu saksıya mahkum etmek. Hakkı Güleç

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa