2 Şubat 2013 Cumartesi

Ölüm


     Ölüm gerçeğinin biçimlendirdiği hayatlarımız. Ölüm, kimi insanlar için hayata daha fazla anlam katmanın nedeni olurken, kimileri için ölümü düşünmek bile korku tüneline girmek gibidir. Ölüm korkusuyla geçirilen işkence dolu günler ve bitip tükenen anlamsız hayatlar… Kimileri için acıların son bulduğu kurtuluş. Kimileri için ölüm bir yok oluş bir bitiş ve ebediyen hiç olmak. Kimileri için ruhun bedendeki varlığına son verme ve sonsuz hayata göç etmedir. 
     Felsefi açıdan ölüm; varlığın bütün olanaklarını yitirişidir.
      İnsan yaşamının zamanını yitirmesi, Artık rüyaların olmadığı bir uyku..
      Ölümle burun buruna getiren kazalar, iflaslar, yangınlar yaşanan şoklar aylarca kırıklar içerisinde hareketsiz kalmak, gibi krizler, hayata bakışta ciddi kırılmalara neden olurlar.  Bu kırılmalar; anlatır hayatın anlamını, önceliklerin düşünülmesini, değerlerin farkına varılmasını, “neden yaşıyorum ben?” in sorgulanmasını…
   Ancak birçok insan, kriz veya yol kazası yaşamadan da çok iyi anlar ölümün hayat üzerindeki etkisini. Çünkü okudukları, araştırdıkları ve de yaşadıkları onları kuyunun ağzına daha bir yaklaştırdıkça görürler gökyüzünün sonsuzluğunu…
  Bir an düşünelim Ne istersek her şey var, istediğimiz tüm maddi şeylerimiz var ancak etrafımızda tek bir insan yok. Yalnızız. Bizim tanıklık ettiğimiz hiç kimse yok, hiç kimsede bize tanıklık etmiyor… Artık hiç kimsenin hayalinde yaşamadığını anladığı an, o insan gerçekte ölür. Yaşamın anlamı bizim birilerine, birilerinin de bize tanıklık etmesidir. İnsan yaşamında var olan her şeyi birileriyle paylaştığı, anlattığı ve onlarda oluşturduğu olumlu etkileri hissettiği zaman hayat anlam kazanır.
SAhip olmak veya olmamak
 Eğitim kurumları rehberlik servislerinde görev aldığım dönemler de  öğrenci ve ailelerinin; “o bölümü bitirince sahip olduğumuz diplomanın getirisi nedir? Benim çocuğum nasıl iyi bir meslek sahibi olur? Nasıl daha çok para kazanabilirim?”  Benzeri sorularıyla sık karşılaşırdım
    Bu sorulardan anladığımız  “Eğitim; daha çok şeye sahip olabilmenin, namerde muhtaç olmadan yaşayabilmenin, işsiz kalmamanın bir aracıdır” düşüncesidir. 
     Benim yapmaya çalıştığım ise; insanları biraz farklı kulvara çekmeye çalışmaktı. O kulvar da ”Alacağı eğitimle kişi kendini tanısın, kendinin olabileceğinin en iyisi olabilme yolunda olanaklar yaratsın, yaşamı tanısın, fırsatların farkına varsın, insan kendini başarsın, yarışacağı kişi kendisi olsun, kendi versiyonunun en iyisi olsun, bu sorumlulukla dünyaya geldiğini fark etsin. Her ne iş olursa olsun; kendisi olabileceği seveceği ve severek yapabileceği iş, onun en üretken olacağı iştir.
    Hayatın anlamının sahip olmak değil de, olmak olduğunu kavrayabilen insanların ölüm konusunda da yaklaşımları;  Ölümden önce ve sonra, eserleriyle ışık olmak onları heyecanlandırır. Yaşamları anlamlı olmaya başlar. Yalnızlık çekmezler. Yaşadıkları maskesiz hayattır. Kendileri olurlar. Biz bilinci ile samimi sıcak ve kucaklayıcı dırlar
   Sahip olmayı hayat amacı görenler içinse ölüm; tüm sahip olunan şeylerin hiç olmasıdır. Bilinçaltları bir hiç uğruna yaşadıkları izlenimini verir onlara. “Bu Dünya yalandır” onlar için.  Yaşamanın tek anlamı egonun tatminidir. Yaşadıkları dönemde maskelerinin hiç çıkarılmaması, sahte dostluklar ve gerçek yalnızlıklar yaşanır. Mutluluğu şekil olarak yaşarlar. Sen bilinci ile kuralcı soğuk ve iticidirler  Hakkı Güleç

   

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa