Ölüm
Ölüm gerçeğinin biçimlendirdiği
hayatlarımız. Ölüm, kimi insanlar için hayata daha fazla anlam katmanın nedeni
olurken, kimileri için ölümü düşünmek bile korku tüneline girmek gibidir. Ölüm
korkusuyla geçirilen işkence dolu günler ve bitip tükenen anlamsız hayatlar…
Kimileri için acıların son bulduğu kurtuluş. Kimileri için ölüm bir yok oluş
bir bitiş ve ebediyen hiç olmak. Kimileri için ruhun bedendeki varlığına son
verme ve sonsuz hayata göç etmedir.
Felsefi açıdan ölüm; varlığın bütün
olanaklarını yitirişidir.
İnsan yaşamının zamanını yitirmesi,
Artık rüyaların olmadığı bir uyku..
Ölümle burun buruna
getiren kazalar, iflaslar, yangınlar yaşanan şoklar aylarca kırıklar içerisinde
hareketsiz kalmak, gibi krizler, hayata bakışta ciddi kırılmalara neden
olurlar. Bu kırılmalar; anlatır hayatın anlamını, önceliklerin
düşünülmesini, değerlerin farkına varılmasını, “neden yaşıyorum ben?” in
sorgulanmasını…
Ancak birçok
insan, kriz veya yol kazası yaşamadan da çok iyi anlar ölümün hayat üzerindeki
etkisini. Çünkü okudukları, araştırdıkları ve de yaşadıkları onları kuyunun
ağzına daha bir yaklaştırdıkça görürler gökyüzünün sonsuzluğunu…
Bir an düşünelim Ne istersek her
şey var, istediğimiz tüm maddi şeylerimiz var ancak etrafımızda tek bir insan
yok. Yalnızız. Bizim tanıklık ettiğimiz hiç kimse yok, hiç kimsede bize
tanıklık etmiyor… Artık hiç kimsenin hayalinde yaşamadığını anladığı an, o
insan gerçekte ölür. Yaşamın anlamı bizim birilerine, birilerinin de bize
tanıklık etmesidir. İnsan yaşamında var olan her şeyi birileriyle paylaştığı,
anlattığı ve onlarda oluşturduğu olumlu etkileri hissettiği zaman hayat anlam
kazanır.
SAhip olmak veya olmamak
Eğitim kurumları rehberlik
servislerinde görev aldığım dönemler de öğrenci ve ailelerinin; “o bölümü
bitirince sahip olduğumuz diplomanın getirisi nedir? Benim çocuğum nasıl iyi
bir meslek sahibi olur? Nasıl daha çok para kazanabilirim?” Benzeri
sorularıyla sık karşılaşırdım
Bu sorulardan anladığımız “Eğitim;
daha çok şeye sahip olabilmenin, namerde muhtaç olmadan yaşayabilmenin, işsiz
kalmamanın bir aracıdır” düşüncesidir.
Benim yapmaya çalıştığım ise;
insanları biraz farklı kulvara çekmeye çalışmaktı. O kulvar da ”Alacağı eğitimle kişi kendini
tanısın, kendinin olabileceğinin en iyisi olabilme yolunda olanaklar yaratsın,
yaşamı tanısın, fırsatların farkına varsın, insan kendini başarsın, yarışacağı
kişi kendisi olsun, kendi versiyonunun en iyisi olsun, bu sorumlulukla dünyaya
geldiğini fark etsin. Her ne iş olursa olsun; kendisi olabileceği seveceği ve
severek yapabileceği iş, onun en üretken olacağı iştir.
Hayatın anlamının sahip olmak
değil de, olmak olduğunu kavrayabilen insanların ölüm konusunda da
yaklaşımları; Ölümden önce ve sonra, eserleriyle ışık olmak onları
heyecanlandırır. Yaşamları anlamlı olmaya başlar. Yalnızlık çekmezler.
Yaşadıkları maskesiz hayattır. Kendileri olurlar. Biz bilinci ile samimi sıcak
ve kucaklayıcı dırlar
Sahip olmayı hayat amacı
görenler içinse ölüm; tüm sahip olunan şeylerin hiç olmasıdır. Bilinçaltları
bir hiç uğruna yaşadıkları izlenimini verir onlara. “Bu Dünya yalandır” onlar
için. Yaşamanın tek anlamı egonun tatminidir. Yaşadıkları dönemde
maskelerinin hiç çıkarılmaması, sahte dostluklar ve gerçek yalnızlıklar
yaşanır. Mutluluğu şekil olarak yaşarlar. Sen bilinci ile kuralcı soğuk ve
iticidirler Hakkı Güleç
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa