Bonsai
Saksıda ağaç yetiştirmek üzere geliştirilen “Bonsai”
sanatı ile güdük kalması sağlanan ağaçlar bana hep “yetiştirdiğimiz”
çocuklarımızı hatırlatır. Dev gibi çınar, meşe palamudu..vb ağaçları 20 cm boyunda ağaççık olarak saksıda süs
bitkisi haline getirmek için yüzlerce yıllık bilgi birikimi gerekmiştir. Nasıl
budanacak nereye ekilecek, ne kadar suya ve ışığa bırakılacak bonsai sanatı tüm
bunları tanımlar. Toprağı, ışığı ve suyu
sağlansa idi ve kendi haline doğal gelişimine müdahale edilmeseydi; kendi
potansiyellerini gerçekleştirip dev birer ağaç olacaklardı. Çocuklarımızın her biri çınar ağacı gibi dev
olabilecekken, potansiyel birer dahi, bilim ve sanat adamı olabilecek şekilde
dünyaya gelmişken, neden başarısız olurlar, dev olabilecekken neden güdük
kalırlar “bonsai” misali…
Çiftçilerimiz çok iyi bilirler ki; fidanın
sağlıklı yetişmesi için toprağının
kalitesi, gübresi ve sulanması oldukça önemlidir. Ağaca şekil kazandırmak
amacıyla yapılan bilinçsiz budamalar onun doğal gelişimini aksatacaktır. Ağaç sağlıklı doğal ortamında bonsai misali
müdahale edilmedikçe, genetiğinde var olan potansiyellerine erişebileceklerdir.
İyi niyetli ama kötü etkili ana babalar şekil vermek amacıyla “engin
tecrübelerini” çocuk yetişmede kullanırlar; dev beklerken güdük yetiştirdikleri
çocuklarının sebebi kendiler, olduklarının farkına bile varamazlar.
Çocuk nasıl yetiştiriliyor?
Çocuğun dev mi olacağı yoksa
güdük bir süs bitkisi mi olacağı konusunda;
ailede ki yaşamı belirleyici olacaktır. Çocuğumuzun ne olacağı üzerinden
kendi var oluşlarını yaşamak isteyenler sadece ana baba değildir. Okullar,
öğretmenler ve diğer aile büyükleri çocuk üzerinden kendi egolarının tatminini
ön planda tuttuklarının çoğu zaman farkında bile değillerdir. Çocuk hasbelkader
çok yüksek puanlarla çok istendik bir okulun popüler bir bölümünü kazanabilir.
Çocuk bir şey olmuştur ama kendisi olmuş mudur orası önemli.. “Ne olur kendisi
olamazsa çocuk. Mühendis, avukat, doktor, öğretmen filan odluya işte daha ne
isteyelim ki” Hastasından bıçak parası
alan doktor, hileli inşaat yapan mühendis, etik değerleri hiçe sayan avukat,
yetiştirdikleri potansiyel suçlu olan öğretmenler…Kendileri olmadan bir şey
olanlar arasından çıkacaktır Bir şey
olabilmesi için tüm hayatı ıskalayan insanlar; çok anlamlı, mutlu ve üretken
bir yaşam sürdürebilecekler midir? Çok sağlıklı bir aile kurabilecekler midir?
Çok sağlıklı çocuk yetiştirebilecekler midir?
Çok popüler, kariyer ve para kazandıran meslekleri ne kadar sevdiler ne
kadar üretken olabildiler…Ana baba, okul, öğretmenler her fırsatta bu çocuğun
kendilerine ait olduğunu vurgulamadan edemezler… Onların tatmin aracı olan
çocuk; ileriki yaşamında kendi doğasına uymayabilen bir meslek sahibi olduğu
için mutlu olabilmesi zorlaşacaktır. İnsanların en mutlusu sevdiği işi severek
yapanlardır…
Çocuk nasıl yetişir?
Ana Baba bilmelidir ki
“çocuğu nasıl yetiştireyim?” değil;
” çocuk nasıl yetişir?”
bilincine erişmelidir. Çocuğun yetiştiği Aile ortamı, tıpkı bir ağaç fidanının
sağlıklı gelişimini sağlayan uygun
ortamı bulması gibidir. Fidanı biz yetiştirmeyiz. Fidanın dev bir ağaç
olabilmesi için ona gerekli olan toprak, su ve gübrenin verilmesi yeterli
olacaktır. Verimli toprak gibi sağlıklı
aile ortamı önemlidir. Sağlıklı aile ortamında umursanan, kabul gören, değeri
hissettirilen, yetenekleri övülen ve sevgi gören çocuklar kendi
potansiyellerini gerçekleştireceklerdir.
Dürüstlük, kendini ifade edebilmek, barışçıl olmak, kendimizi
geliştirmek, ölçülü olabilmek, kendimize ve başkalarına saygılı olabilmek,
güvenilir olmak, empatik olmak, adil olmak gibi değerlerin her biri aile toplantısının konusudur. Toplantıya beş
yaşını aşmış ailenin tüm fertleri
katılır. Ailenin her bireyi sırayla toplantıya başkanlık eder. Ne kadar acemice,
yetersiz olsa da ailenin en küçük bireyleri; kişilik gelişiminin en sağlıklı
olduğu kendi potansiyellerinin geliştirildiği, kendisinin hiç dayatma, ön yargı
olmadan anlamasına dinlenildiği ortamlarda özgüvenleri oluşur. Tam olarak
kendileri olmaya başlarlar. O toplantılarda ezen, ezilen, dikte eden, egosunu
tatmin eden, dayatan olmaz. O toplantılarda sen, ben değil; biz bilinci hakimdir.
Sağlıklı aile ortamı dediğimiz ortam biz bilincinin geliştiği ortamdır.
Çocukların söz haklarının olması, kendilerini tam olarak ifade edebilmeleri aile
içerisinde oluşan değerin oluşumuna kendilerinin de katkı da bulunmuş olmaları,
onların değerlere sahip olmalarını, sınırlarının ve sorumluluklarının bilincine
ermelerini sağlar… HG
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa