Mükemmel olma kendin ol
Aklıma Asteğmen olarak görev yaptığım,
askerliğimin ilk ayları geliyor. Eğitim
subayı olarak atandığım görevin birinci ayının sonunda bölük komutanı yüzbaşı
öğle paydosunda beni çay içmeye davet ediyor.
”Asteğmen im, senin disiplin anlayışından rahatsızım. Nezaketli ve güler
yüzlü tavrın disiplin zafiyeti yaratıyor. Çoğu zaman bölükte kontrol kaçıyor.
Bu böyle gitmez. Her şeyi tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor.” Neler yapmam gerektiği konusunda bir dizi
talimat ve uzun konuşmalardan sonra benden; daha sert, daha az tolerans lı davranmam gereğini ifade
ediyor.
Benden istenileni uyguluyorum
Sadece sert konuşma, kaşlarımı çatma ve askerlerin yüzlerine bile
bakmama; istenilen sonucu vermişti. Gözlerime inanamayacağım değişiklikler
yaşadım. Bana bakarken gözlerinin içi
gülmeye başlamıştı askerlerin. Daha önce anlamsız bakan ve beni adam yerine
koymayan askerler bu sefer, çok önemli,
saygın ve hayran olunan kişiye nasıl bakılırsa öyle bakmaya başlamıştı. Daha önceleri siparişim olan çayın bir türlü
gelmediği, çok geç veya özensiz bir şekilde soğuk geldiği sık olurken; şimdi ise “komutanım bir emriniz var mıdır?” diye soran
askerin, daha ben istemeden tertemiz bardakta sıcacık çayın anında servis
edildiğini görmeye başlamıştım. Askerin yüzüne bile bakmıyordum, kaşlarım her an
çatık gezmeye alışmıştım. Tam bir aşağılama ve kişiliksizleştirme. Tıpkı Konya’daki çaycının tavrı gibi.
Nezaket acizlik midir?
Kim kendilerini adam yerine koyup insanca muamele etse, gülümse se o
adamı, adamdan saymıyorlardı. Çünkü
Erler ve baskıya maruz kalmış insanlarımızın kişiliksizleştirilmeleri sonunda;
nezaket ve güler yüz gösterenler; aciz, güçsüz ve yetkisiz kişiler olarak
algılanıyordu. İnsan, ancak acze düştüğü zaman, işinin görülmesi için yalvarır ve nazik
davranırdı, onlara göre. Bir insanın hem
güler yüzlü ve insanca davranan, hem de
güçlü ve yetkin olması mümkün değildi.
Kırılması gereken düşünce, buydu bence. Bu da öncelikli olarak kendimizi
tanımamız, özgüvenimizin artması, mükemmel insan olmaktan vazgeçip, eksiğiyle,
fazlasıyla sadece kendimiz olmayı becerebilmeliydik. Mükemmel olabilmek duygusu,
strese sokuyordu insanı. Kendimiz olmak bizi çok rahatlatacaktı ve barışacaktık
önce kendimizle sonra tüm dokunduklarımızla. Değerli olduğumuzu hissetmek,
değer vermemizi sağlayacaktı dış
dünyamızdakilere…
BOŞ KALAN İNSANLARIN, AKLINA GELEN
DÜŞÜNCELERİN %80’İ OLUMSUZ DUR.
İnsanın tembellikten kurtulup, kendini aşmaya, limitlerini zorlamaya
başlaması bu yolda kararlı adımlar atması kendisi için kırılma noktasıdır. Kendisini yeniden inşa etmeyi göze
alamayanlar, tembelliğe teslim olanlar; ayak oyunları, rekabet, işin kolayına kaçmak, avanta, kulis
faaliyetleri içerisinde çırpınırlar. Onlar için, baskı zulüm, korkutma tehdit;
otorite için, yapabilecekleri davranış biçimleridir. “Güçlü insanlar korkutur,
çatık kaşlıdır” düşüncesini yayarlar. Kendi korkularını ve güçsüzlüklerini,
mezarlıkta ıslık çalmak gibi kamufle ederler.
TEMBELLİK; OLUMSUZ RUH HALİNİN
YANINDA, İNSANLARIN AHLAKINIDA BOZAR
Çalışan, üreten ve okuyan insanları ışığı, herkesi aydınlatır. Onlar
kendileri olmanın rahatlığını ve özgüvenini yakalamışlardır. Asla aciz ve güçsüz
değildirler. Güler yüzlü ve nezaketli olabilmek, güçlü ve kendisi olabilmiş
insanların genel tavrıdır. Hakkı
Güleç Gürses Gazetesi
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa