31 Ekim 2014 Cuma

İyi insanların kötü halleri

İyi insanların kötü halleri
    Selçuk üniversitesinden  haberler bu yazıyı kaleme alma nedenim. Evli bir profesör evli bir görevli hanımla ilişkisi var. Profesörün dekan olan eşi durumun farkında eşiyle ilişkisi olan hanımı başka yerde görevlendiriyor. Boşanmış bir doçent aynı hanımla gönül ilişkisi gelişirken işler karışıyor ve profesör doçentin boğazını kesiyor.  Kariyerleri olan kendilerine hiç yakıştırılamayan durumları yaşayanlar neden böyle yaparlar.
  İyi bildiğimiz, örnek aldığımız hata yapmayacağına inandığımız insanlar şok eden davranışlar sergileyebilirler. Öğrencisiyle aşk yaşayan öğretmenler,  kursiyerlerine tacizde bulunan din görevlileri, rüşvet alan yöneticiler, görevi kötüye kullananlar,zimmetine para geçiren şirket görevlileri, ihaleye fesat karıştıranlar neden böyle davrandıklarını açıklayamazlar.
Zayıflıklarımızın, kusurlarımızın ve yetersizliklerimizin doğal bir durum olduğunu kabul etmemiz; tüm insanlar için geçerli olduğunu bilmemiz utanca boğulmamızı engeller. Utanmak yerine, doğal kabul etmek bizi çözüm konusunda rahatlatır. Bu durumda üstesinden nasıl geleceğimizi bilemediğimiz, bizi utanca boğacak, sabote edecek arzularımızın, dürtülerimizin yönetilmesi için yardım istemekten  geri durmayız.
Yasak işleri yapmanın dayanılmaz zevki
      Yasak, günah, ayıp, zararlı ve tehlikeli olan; çoğu zaman zevk ve keyif verecek davranışları arzu etmenin doğal olduğunu bilmek kendimizi suçlamaktan ve utanmaktan vazgeçmemizi sağlar. Utanç ve inkar içinde olmak, yok kabul etmek, hasır altı etmek, o duyguları bastırmak karanlık yerlerde birikim yaratır. İnkar ettiğimiz kabul etmediğimiz, doğal diyemediğimiz, "bende bir bozukluk var" suçluluğu yaşayarak utanca boğulan yönlerimiz er geç bir yerlerden sırıtır ve kendini tanıtır. Ne kadar bastırır derinlere itersek o kadar güçlü bir direnç oluşur.  Suya batırılan deniz topu gibi  en zayıf anımızda suyun yüzünden fırlayan top yüzümüze bir o kadar güçlü çarpar bizi güç durumlarda bırakır. Şişirilen deniz topunu uzunca bir süre derinlerde tutmak için oldukça fazla güç harcama gereği vardır.   En olmadık anlarda yaptığımız gaflar, tüm kariyerimizi bir anda yok eden tepkilerimiz, en zayıf anlarımızda ortaya çıkarlar. "Ne oldu buna birden delirdi sanki", "Bunu  nasıl yapar, gözlerime inanamıyorum", "Halbuki çok sakin, efendi birine benziyordu..." Yani bastırılmış, terbiye edilmemiş, hasır altı edilmiş dürtüler acılar suyun altından fırlayarak suratımıza çarparken tüm planlarımız alt üst olur her şey, yılların emeği bir anda yok olur ve utanç içinde kalırız. "Keşke dilim kopsa da, elim kırılsa da  öyle söylemeseydim, öyle yapmasaydım şeytana uyduk bir kere...vb" şeklinde sözlerimiz olur. Bilincimizin altında ki deniz toplarının farkında olalım. Korkulardan, utanca boğulmaktan suçluluk duygularından vazgeçip yönetebilme yeteneğimizin geliştirebilmek için yardım alalım, araştıralım, öğrenelim, işin üstüne gidelim, anlayalım "şöyle şöyle duygularım var dürtülerim, isteklerim var nasıl davranmalıyım ne yapmalıyım onu nasıl yönetmem gerekir bu istekler benim bir parçam onu yok kabul etmek yerine onunla tanışmalıyım."
En çok rating alan programlar
  Medyada tanık olduğumuz kötü haberlerde kötü davranışlar özellikle popüler insanların çöküş anlarını ballandıra ballandıra anlatılır. En çok rating alanlar; hırs, şehvet, sapıklık, aptallık, düzenbazlık ihanet öykülerini her duyduğumuzda farkına varmadan kendimizi görür rahatlarız. Ünlü bir kişinin çocuk tacizi karşısında suçluluk duyduğumuz hasır altına ittiğimiz porno düşkünlüğümüz hafif kalır Kamuda ortaya çıkan skandal hırsızlık haberleri bizim eksik beyanla daha düşük vergi ödememiz oldukça sönük kalır kendimizi rahatlatırız. Magazin programlarının  en fazla izlenen olması orada sergilenen çarpıklıkların ihanetlerin kavgaların bize göre daha vahim olduğunu gördükçe sürekli rahatlama dibe ittiğimiz deniz topunun baskısını az hissetmemize neden olur.
   Zıt yönlerimizin bilincinde olmak önemli.  Bize puan kazandıran, sevindiren ve  gururla sergilediğimiz yapıcı, iyi yönlerimizin yanında; hasır altı ettiğimiz bizi zorlayan kötü şeyler yaptıran yönümüzün de genetik miras olduğunu tüm insanların aynı yönlerinin olduğunu bilmemiz önemli. Utanca boğulmak, yok saymak, ret etmek kariyeri ne olursa olsun iyi insanları kötü davranışlara sürükler.

Aklıma gelenler


Aklıma gelenler Köşe yazısıdır Hakkı Güleç

Aklıma gelenler

*Bazen insanlar süslenmiş bir yemek tabağı kebap, balık...vb önünde çok sık poz verirler: O zaman düşünürüm bu adam zenginde olsa fakir de olsa eğer eve gitmiyorsa dışarıda çayla simitle karın doyuruyor olabilir. Özlemini çektiği o süslü yemek tabağıyla buluştuğu o anın mutluluğunu dostlarıyla paylaşmaktan hoşlanıyor olabilir...
*Bazen insanlar "hayırlı olsun senin adına sevindim" diyebilmek yerine kıskançlık krizine girerek olumsuzluklardan bahsederler
*Bazen insanlar diğer insanların face sayfalarında o kişilere ait olumsuzlukları, kayıpları mağduriyetleri görmüşse sevinebilir belli etmeden "üzül-me" gibi telkinlerde, "dertleşmelerde" bulunma gösterisine sapabilir. Aslında altını çizdiği "üzül" dür. O duruma gerçekten sevinememişse, dostluğu samimiyse o zaman da "boş ver gitsin" "takma" gibi kelimelerle daha samimi ve gerçek dost olduğunu ortaya koyar. Kullandığımız dil kalıbı aslında kişiliğimizi duygu ve düşüncelerimizi ele verir.
*Bazen insanlar gıybet etmekten çok hoşlanırlar gördüklerini duyduklarını çok hızlı bir şekilde hikayeleştirir aslı olmasa da akla yatkın hale getirerek nasıl olmasını istiyorsa öyleymiş gibi anlatarak öncelikle rahatsızlık duyan kendisini rahatlatır.
*Bazen insanlar ne hissediyorlarsa onu yaşatırlar karşılarındakilere. Tüm duyguların bulaşıcı olduğunu bilemeseler de tecrübeleri onları karşı tarafta hangi duygu durumunu yaşatmak istiyorlarsa öyle davranmayı öğretmiştir.

*Bazen insanlar hayallerini yalanlarında yaşatırlar. Aslında kendilerini ele verdiklerinin farkında değillerdir. Hele hele dinleyenin anlatana işi düşmüşse o zaman ne anlatırsa anlatsın hep onaylanacak, inanıyormuş gibi yapılacak ve anlatan anlattıkça gaza gelecek sonra dinleyenden daha çok hoşlanacak ve de onun kendisinden beklentilerini işine geldiği kadarını yerine getirmeye çalışacak. Birileri bize "evet efendim, haklısınız, çok doğrusunuz, harikasınız...vb" diyorlarsa aslında onların bedava dinlemediklerini bilmeliyiz...
*Sürekli onay arayan marazi yönlerimizden yaralı egomuz sorumludur çocukluğumuza gitmeye gerek olabilir.
*Ne kadar çok şeyin farkındaysanız ne kadar çok şey biliyorsanız beyninizde o kadar çok bağlantıya, nöral ağa sahipsiniz demektir. Daha fazla konu, daha fazla kavram, daha fazla otomatikleşmiş davranış, baktığı, duyduğu ve okuduğu zaman en fazlasını gören, en fazlasını anlayan ve hisseden olmayı getirir. Nöral ağların seyrekse jeton o kadar geç düşer veya hiç düşmez. Bol bol okuyun araştırın merak edin ve daha çok konu hakkında bilgi sahibi olun ki ağlarınız daha sık olsun daha parlak zekaya sahip olun.
"Sabah otobüse binen bir kadına sormuştum 'abla nereye böyle?', ‘başbakan bizi çağırdı toplantı yapacak, açılım varmış zengin olacağız’ demişti. Dönüşte tesadüfen inişleri sırasında 'abla nasıl geçti?' diye sormuştum. Ablamın yanıtı 'Balık Ayhan çaldı, Kibariye söyledi, biz de göbek attık...' Aradan dört yıl geçti ablam halen göbek atıyor.
*İsteyen istediği dilde eğitim yapabilse, isteyen istediği gibi giyinip istediği yerde çalışıp okuyabilse, isteyen düşündüğünü korkmadan ifade edebilse, isteyen istediği yerde istediği biçimde ibadetini yapabilse; devlet gardiyan değil garson olabilse, bu ülkede kavga değil barış, düşmanlık değil kardeşlik olsa kim ne kaybeder bunu tam olarak anlamış değilim...
*Tüm kutsal kitapların ortak noktası "çalmayacaksın, yalan söylemeyeceksin ve adam öldürmeyeceksin" der. Bu değerler evrenseldir.Neye inandığın, nasıl ibadet ettiğin ve nasıl giyindiğin den çok, nasıl davrandığın senin tüm dünya için nasıl bir kişi olduğunu belirler...Şu an gözlediğimiz sanki dinin içinden ahlakı çekip çıkartmışlar sadece ritüeller ve şekli abartmışlar gibi geliyor insana...Aydın insan evrensel değerler içinde kalarak gücü elinde tutanı eleştirebilmelidir. Aksi durumda hastasına bakmayan doktorun bilgisinin anlamsızlaşması gibi "aydınım" demenin de bir anlamı olamaz... Kötülüğün ödüllendirildiği iyiliğin cezalandırıldığı bir dönemi görmezden gelme kötülüğe hizmet değil midir..

Evlilik hakkında...

Evlilik hakkında...
Upuzun bir yola çıktınız. Onlarca yıl evli kalabilmeyi başardığınız ve geriye dönüp baktığınız zaman sizi daha da ileriye taşıyacak en kıymetli sermayeniz yaşadığınız güzel günleriniz, biriktirdiğiniz olumlu anılarınız olacaktır. Danışmanlığını yaptığım ve boşanmanın gündeme geldiği birçok ailede gözlemlediğim bir geçek; sorduğum; "Bir an için varsayalım ki şikayetçi olduğunuz eşiniz bir an için tamda sizin istediğiniz yapıya dönüşmüş olsaydı o kişiyle evliliği devam ettirme konusunda ne düşünürdünüz?" sorusuyla netleşiyor. Bu soruma aldığım cevapların tamamı aynı: "Hocam o kadar kötü anılarımız birikti ki artık o insanla ne olursa olsun devam etmek zoruma gider...Vb" Bu durumun tam tersi olarak da; Yıllarca eşiyle çok iyi anılar biriktirmiş bir kişi sonradan gelişen olaylar ne kadar olumsuz ve de vahim olsa da yaşanmış o güzel günlerin hatırına evliliklerini devam ettirebilmek için olağan üstü çaba harcamaktalar. Anlarınızı olumlu olması için öncelikle iletişim becerilerinizi yükseltin, birbirinize hitap tarzınız olumlu olmalı, eleştirel yaklaşmayın, aşağılamayın, sürekli savunmayın, susmayın, Sevgi, saygı sadakat ve sorumluluk(4 S) unutmayın, kişiliklerinizin uyumlu olması %60-70 olması yeterlidir. Kişiliklerinizin uyum oranının % 100 e yakın olması çok sağlıklı evlilik yapacağınızı göstermez, uyumun az olması sağlıksız evliliği getirmez tüm konu ilişkilerde uyumlu olabilmektir. evlilik bir ilişki yönetimidir.Beklenti,ihtiyaç ve istekleriniz konusuna netlik kazandırın, eşinizi asla değiştirmeye çalışmayın, her konuda farklı görüş, anlaşmazlık kesinlikle her zaman olabilir. Sorunlar kaçınılmazdır. Sorunlar değil sorunları çözme biçiminiz çok daha önemlidir.İlk yapacağınız iş öncelikle onu sonuna kadar dinleyin, onunda sizi dinlemesini sağlayın. Dinleme anında sabırlı olun, söz kesmeyin suçlamayın savunmaya geçmeyin sorgulamayın sadece tam olarak ne düşünüyor ne hissediyor onu anlamaya çalışın. Anlatmaktan ikna etmekten değiştirmekten tek taraflı fedakarlık beklemekten kaçının. Anlamak, dinlemek çok daha kıymetlidir. Anlaşamadığınız konularda iki tarafında çözüme götüren ortak adımları atmaları fedakarlık ta bulunmaları önemlidir. Çatışmalara neden olan sorunları çözmekten önce nasıl davranacağınız nasıl konuşacağınız sorunu çözme biçimi üzerinde durmanız gerekir. Hiçbir konu hasır altı edilmemeli, hafife alınmamalıdır
 Ve iki soru iki cevap
Soru: Sevdiğimiz aşık olduğumuz kişiyi kıskanmak durumunda mıyız?
CVP: Güven konusu çok önemli. bir de kişiyi kendisi olarak kabul edip etmemek çok önemli. ben güven duymadığım zaman denetlemeye kalkarım bir kere bir insanı denetlemeye kalkmak yapılacak en büyük hakarettir. Sana güvenmiyorum sürekli gözüm üzerinde olacak neden öyle davranıyorsun neden oraya buraya bakıyorsun neden öyle giyindin bu durum çok yaygın olduğundan doğalmış gibi kabul ediliyor. Kıskançlık güven sorunu var demektir bunu öğrenmemiz lazım. Ait olma birey olma dengesini iki taraf ta bulmuş ve kendi seçimleriyle birbirlerini bulmuşlar Sevgi birbirlerini denetler. Kıskançlıkla birbirlerini yönetmeye çalışanlar eksik olduklarının farkına varsınlar
Soru: kadınlar kulaklarıyla erkekler de gözleriyle aşık olurlarmış. Kadınlar duyduklarıyla aşkı içselleştirirken  erkeklerde gördükleriyle aşkı içselleştirirler
CVP: bizim iç dünyamız onu değerlendirir laf mı gerçekten söz mü. Eğer o laf özü temsil ediyorsa söz haline gelir. Erkek seviyormuş gibi ona sahte sevgi dilleri kullanabilir. Gezmelere seminerlere götürebilir, hediye alabilir ancak kadının sezgi kanalları açıksa pazarda satın alınan birisi gibi satın alındığını hisseder Bu konunun testi olmaz her insanın kendine özgü hissi vardır içimde bir ses sürekli beni uyarıyordu dinlemedim yıllar sonra anladım ki o güvenilecek birisi değilmiş. Mutlaka ip ucu verir bir söz vardır "FIÇININ İÇİNDE NE VARSA ZAMANLA DIŞINA o sızar" onun için ilişki hemen karar vermeyeceksin kendine bir gözleme süresi tanıyacaksın. Ama sürekli korkuyorsan o korkularla da  yüzleşeceksin.

Her şeyin başı AİLE...

Her şeyin başı AİLE... 
Face den bir arkadaşım hiç görüşmemiştim. Bu sohbetimizi deşifre olmadan face de paylaşabileceğimi belirtti. Üç çocuk babası. Bir çay bahçesinde buluştuk, çay içiyoruz. iyi bir işi var hali vakti yerinde. Tanışma sohbetinden sonra eşiyle çocuklarıyla olan iletişim sorunlarından bahsetti. Sık sık saatine bakıyor. Tikleri var. İşinde başarılı, Okul hayatı birinciliklerle geçmiş. Konuşurken bir kaç kere cepten aradılar. O hep özür dileyerek çok kısa kesti ve sonunda telefonunu görüşmeye kapattı. Aslında danışma talebinde bulunanlardan telefonlarını görüşmeye kapatmalarını beklerim. Aksi takdirde, "benim telefon senden daha önemlidir" anlayabilirim. 
Bu arkadaşımın en büyük şikayeti ve en çok kullandığı kelime "yalnızlık" bir de, "beni kimse anlamıyor, benim hayatım başkaları için var, kendim için değil..." Bedensel rahatsızlıkları:Kulak çınlamaları, boşaltım ve tansiyon sorunları, sinirlilik, tahammülsüzlük alınganlıktan bahsetti. A tipi kişilik gözleniyor. (aceleci,mükemmeliyetçi, hırslı...vb)
Onun iç dünyası ile dışarıya yansıttığı arasında çok fazla mesafe var. O hep "şimdi nasıl davranmam gerekiyor", "ne yapmalıyım ne etmeliyim,... malıyım,... meliyim" cümlelerini sık sarf ediyor. Dış dünyanın kendisi hakkında ki ne düşündüğü onun için son derece önemli. "Ayıp olur, başkaları ne der."onların hapishanesi.
    Onun en çok şikayet ettiği ikinci konu da yalnızlık duygusu.  Yalnızlık çekenlerin çok fazla "arkadaşı" olduğu halde iç dünyasını paylaşamamasından, kendi olamamasından ileri geliyor.
 Çocukluk dönemlerinde ailesi içinde var olamamışlar sonradan gelişim ve farkındalık süreci yaşama olanağı elde edemezlerse; ne kadar zeki, akademik yönde başarılı olsalar da,  yaşam başarısında sınıfı geçememiş,  kendilerini yaşayamıyorlar.  Var olamamanın, kendini ifade edememenin stresi ve yalnızlık duygusu onları terk etmiyor. İçi dışı bir insanlar daha rahatlar. Başkası değil kendi olanlar daha mutlular. Yaşamlarında daha çok kendisi olabilenler ne stres nede yalnızlık duygusu yaşarlar.
        Danışanımın okul başarısı zeki olmasıyla, çalışkan olmasıyla ilgili. Yaşam başarısı ise; var olabilmesiyle ilgili. Danışanım mükemmeliyetçi bir ailenin işkence tezgahından geçerek akademik başarıyı yakalamış, okul birincilikleri olmuş ama kendisi olamamış, var olamamış. Ailelerin bilmesi gereken çocuklarının sadece okul yaşamı değil, meslek yaşamında, evlilik yaşamında, sosyal yaşamda da başarılı olmaları gerekir.
     Bunun içinde öncelikle çocuklarının aile içinde sevilerek, umursanarak, kabul görerek, değer verilerek, ait olma birey olma dengesi kurularak, kısaca; çocuk ailede var olması sağlanarak zekaları kadar sağlıklı ruh haline önem vermeleri gerekecek. "Her şeyin başı aile" dedik. 
Yazıma ek olarak ülkemizden manzaralarına  ve sık gözlemlediğim davranışlardan bahsedersem;
1. Ülkemizde çoğu insanlar her ne kadar yüksek öğrenim görseler de davranış kuralları konusunda yetersizler. Bu durum da istendik bilgilerin kazanılması için "öğretim"e önem verildiği kadar,  ne zaman nasıl davranılması gerektiği konusunda eğitime de önem verilmelidir.
2.Eğitim yetersizliği olanlar kendilerine nasıl davranıldığına çok hassaslar fakat kendileri oldukça kaba davransalar da, "ne var bunda, önemli olan ne niyette olduğumuz değil mi" havasındalar.
3. Konuşma ve dinleme becerileri oldukça zayıf olanların çokluğu dikkat çekiyor.
4. Otoriter olmaya meraklı olduğu kadar, otoriteye biat etme yatkınlığı fazla..
5. Korku ve öfke en çok yaşadıkları duygu.
6. Teşekkür etmek, özür dilemek, ve nezaketi çoğu zaman güçlü olmak değil, tam tersine bu davranışlar acizlik olarak algılıyorlar
7. "Nezaket"i göstermelik de olsa başarsalar bile, bilge ve zeki olmanın getirisi İncelikli olabilmeyi beceremiyorlar. Çünkü nezaketli olmak  için bilge olmaya, çok kültürlü  olmaya, zeki olmaya gerek yok iken; incelik, çoğu zaman kıvrak zeka, iyi bir eğitim, diplomatik davranabilme ve çok kültürlü olabilmeyi gerektirir.
8. "Psikosomatik rahatsızlıklar" diye bilinen bozuk ruh halinin neden olduğu bedensel rahatsızlıkların gözlenme sıklığının duygu kontrol yeteneğiyle ilgisi var. Duygu kontrol ise eğitim gerektirir.
9. Kurnazlık, pratik zeka gelişmiş, kısa vadede kazanır gibi olsalar da günlük davranışlar hedefe yönelik olamadığında hayatları durumu idare etmekle¸ günü ve anı kurtarmakla geçer

Aile içi Çatışma kaçınılmazdır ve olmalıdır.


Aile Danışmanlığı-2-köşe yazısıdır Hakkı Güleç


Aile içi Çatışma kaçınılmazdır ve olmalıdır.
Çatışma kavga etmek değildir,  hakaret etmek, vurup kırmak, taciz etmek, bağırıp çağırmak değildir. Çatışma farklılıkların, rahatsızlıkların, yerine getirilmeyen isteklerin, beklentilerin ve ihtiyaçların  dile getirilmesidir.    
ABD de en mutlu ve en mutsuz çiftlerle ilgili yapılan araştırmalar göstermiştir ki; en mutlu olanlar, çatışmayı becerenler olamayanlar "mış" gibi yaşayanlar, sorun yaratabilecek tüm konuları hep hasır altına itenler biriktirenler. Yapılması gereken ise korkusuz bir şekilde anlaşılmayanların, yanlış anlaşılanların, sıkıntı yaratanların, üzenlerin, bozanların, karşılanmayan beklentilerin isteklerin ihtiyaçların korkusuzca dile getirilmesidir. En önemli konu çatışma anında kullanacağımız sağlıklı iletişimdir. Farklılıkların hoşa gitmeyenlerin rahatsızlık verenlerin dile gelmesi anında saygılı olabilmeyi devam ettirmek önemli.
Erkek ve kadın birbirlerini sevmekte, saygı göstermekte ve güvenmekteler.
En önemli bu  üç kavram; sevgi saygı ve güven çok çok önemli olduğu halde "mutlu birliktelik" için  garanti değildir. Hatta kadın ve erkek bu üç faktöre ilave olarak kişilik uyumunu da yakalamış olsalardı yine de çatışma hiç eksik olmayacaktır.
Evli çiftlerin Çatışma nedenlerine göz atacak olursak;
1.Neden; kadın ve erkek biyolojik yönden, psikolojik yönden ve de sosyal yönden farklılıkları olan iki ayrı cinsiyet olmalarıdır. 
 Kadın Erkek farklılıkları
*Kadın romantizm erkek erotizm odaklı
*Kadınlar günde 24 bin kelime konuşurken, erkeğin konuştuğu kelime sayısı 13 bin civarında. Daha doğuştan kız çocukları daha erken daha akıcı konuşabilir. Erkek çocuğunun konuşması gecikebilir daha az konuşuyor.
*Kadınlar sürece odaklı, erkek sonuca
*Kadınlar öfkelendikleri zaman; Dua ediyorlar, sohbet ediyorlar, yürüyüş yapıp müzik dinlerken
*Erkekler ise öfkelendikleri zaman ; Saldırgan olabiliyorlar, egzersiz yapıyorlar, alkole ve maddeye yönelebiliyorlar
*Erkeklerin ve kadınların evlilik konusunda karar öncesi beklentileri oldukça farklıdır.
*Kadın genellikle “Çocuklarım olsun, evim olsun yuvam olsun vb tarzı beklentileri var. Kadınlar annelik duyguları ve romantizm duygusallık daha ön plandadır. Kadınların estetik algılama kapasiteleri daha güçlüdür. Onun için alışverişte zamanı daha fazla geçiriyor. Kadının estetiği algılayan hayalci,  tasarımcı keşfeden fark eden farklılıkları hisseden görebilen yapısı onun genetiğinde var.
    *Erkeğin dış beklentilere odaklanan düşünce yapısı onun beklentileri üzerinde bakış açısını kadından daha farklı kılar. Erkek varlıklı olmak, statü sahibi olmak, güç sahibi olmak ister. Erkek dış gerçeklilerle daha çok ilgilidir. O ayrıntıları gözden kaçırabilir eyleme ve sonuca ulaşmaya odaklıdır.
*Kadın anlatırken erkek sürekli “peki niye bunu böyle yapmadın” diyor
*Kadının derdi çözüm de değil paylaşmakta...Dinlenilmediğini lafının kesildiğini gören kadın bir daha derdimi anlatmayacağım sana” derken ,erkek ”iyi edersin” diyebiliyor.
2. Neden; çoğunlukla evliliklerde gözlenen çocuğun dünyaya gelmesidir.  Annenin uzunca süren lohusalık döneminde salgılanan annelik hormonları kadında ruhsal duygusal değişimler meydana getirir. Anne ilgisinin çocuğa yönelmesinin nedenlerini anlayamayan erkek durumu kendi üzerine alınabilir.  Kadının hamilelik dönemi erkeğinde ilgi alanlarının dışarıya kaymasına işine daha çok  yoğunlaşmasına neden olabilmektedir. En çok aldatmaların bu dönemlerde meydana geldiği gözlenir.
 3. Neden; kadın veya erkeğin kendi anne babalarının her konuya müdahil olmaları, evlendikten sonra da devam eden anneye babaya olan marazi bağımlılıktır. Birbirinize daha çok yakınlaşmanız daha iyi anlamanız için araya anne baba dahil hiç kimse girmemeli. Anne baba eşlerin aralarında değil onların arkasında her an onlara destek olabilecekleri bir konumda durmalılar.
 4.Neden; "farkındalık " dediğimiz eşlerin birbirleriyle ve kendileriyle ilgili duygu ve düşünce eksiklikleri, Yani "Ben kimim" "nelerden hoşlanıyorum" beklentilerim, isteklerim ve ihtiyaçlarım nelerdir? Eşimim beklenti, istek ve ihtiyaçları nelerdir. Benim ve eşimin güçlü yönleri ve zayıf yönleri nelerdir o ve ben nasıl bir kişilik yapısına sahibiz vb

"Aile danışmanı" kimdir?


Aile DanışmanlığıAile Danışmanlığı-1--1- Köşe yazısıdır Hakkı güleç

Aile Danışmanlığı-1-
"Aile danışmanı" kimdir?
Aile Danışmanlığı ABD, AB ve gelişmiş ülkelerde 60 yıldır var. Aile Danışmanı olabilmek için Psikoloji, pdr, çocuk gelişimi, tıp eğitimi almış doktor olabilme gereği vardır. Uzman Aile Danışmanı olabilmek için 300 Saat teorik +120 Saati uygulamalı +30 Saat Süper vizyon=450 Saatlik program takip edilir. Bu süre ve içerik yüksek lisans eğitimine denk gelir.
* Aldığı bu eğitimle Aile Danışmanı, Akademik olarak yüksek lisans eğitimi almış olandır. Aile içindeki psikolojik sorunların henüz bir psikiyatrik probleme dönüşmeden aile içi çatışmaların koruyucu ruh sağlığının sağlanması yine Aile Danışmanlığının işlevleri arasında yer alır.
Neden Aile Danışmanlığı?
 *Ülkemizde beş evlilikten biri boşanmayla sonuçlanıyor.
 *Dünya da ve Türkiye de boşanma oranları, suç oranları, ruhsal sorunlar artmaktadır. Neden?
*Geleneksel geniş aile;yani paylaşan, aidiyet duygusu olan, sıcak ilişkiler, dayanışma, tecrübenin getirdiği sağlıklı ilişkiler, daha ekonomik bir yaşam, daha az ruhsal sorun, varoluşun boyutlarını yaşayabilmiş daha sağlıklı nesil ve daha sağlıklı toplum "BİZ" diyenlerin bir arada olduğu idealist yapı.
*Modern çekirdek aile; ”Daha özgür” olabilmek adına, kabuğuna çekilme, çözülme, zayıflayan bağlar, tüketimin arttırılması, madde bağımlılıkları, suç oranları, ekonomik ruhsal sorunlar, cinsel suçlar ve bozulan toplum yapısı. "BEN" diyenlerden oluşan egoist yapı... Nikahta ayağa basma "BİZ"olmaktan uzaklaşıp "BEN" olabilme kaygısı taşır. Daha imza atılırken bir sağlıksızlık var.
*Geniş ailelerden çekirdek aileye geçişte boşanmalar, suç oranları, bağımlılıklar kadın cinayetleri şiddetli geçimsizlikler artmaktadır. Geniş Ailenin ortadan kalkmaya başlamasıyla oluşan boşluğun neden olduğu sorunların çözümünde yer alır Aile Danışmanları.
*Eş seçimi, evlilik sürecinin sağlıklı devam ettirilmesi, aile bireylerinin farındalıklarının arttırılması,  iletişim becerilerinin güçlendirilmesi, çatışma yönetimi, zorunluluk hallerinde boşanma ve boşanmış aile bireylerin yaşama tutunmaları, boşanma sürecinin yönetilmesi....
*Evlilik bir ilişki yönetimidir. Kadın-Erkek çok fazla farklılıkları olan iki insan. Farklılıkların farkında olmak değiştirmeye çalışmadan, dayatmadan iki tarafında çözüme doğru kendilerinden fedakarlık yapmaları "altın ortak nokta"ya ulaşmaktır. Farklılıkların zenginliğe, en iyiye  krizin fırsata dönüşmesidir altın ortak nokta. 
* Evlilikleri yıpratan sorunlar değil, sorun çözme konusunda yetersizlikleridir.
*İnternet ortamında "mizaç uygunluğu" kriterlerine göre yapılan evliliklerde de boşanma oranları bulunduğu ülke ortalamasında olduğu görülür. Mizaç uygunluğu evliliğin sağlıklı sürdürmesinde önemlidir ancak yeterli değildir. Beklentilerin uyumu, isteklerin ve ihtiyaçların karşılanması, sorun çözme becerileri daha önem kazanır. Eş seçiminde öncelikle kişi kendini tanımalı "ben kimim" olmazsa olmazlarım nelerdir". İkinci olarak evleneceği kişinin nasıl biri olması gerektiği..Üçüncü olarak da belirlediği kriterlerin nişanlı, sözlü veya eş adayında gözlenmesi. eş adayının diğer insanlarla ilişkileri onu ele verir.
    Evlilik ve cinsel yaşam
* Cinsel yaşamın sağlıklı olması diğer sorunların aşılmasında olumlu etkiye sahiptir.   Sağlıksız cinsel yaşam da aile yaşamı sorunsuz da olda sağlıklı birliktelik zorlaşmaktadır. Cinsel yaşamda cinsel birleşmenin yeri zannedildiği gibi çok fazla değildir. Cinselliğin bedensel, ruhsal, zihinsel ve sosyal yönleri vardır. Sevgiyle aşkla sürdürülen yaşamın her alanı cinselliği içerir. El ele yürümek, sohbet etmek, birlikte içilen çay, yapılan ev işi, alışveriş, seyahat; cinsel yaşamı tanımlar. Onunla olmaktan duyulan haz, yaşanılan mutluluk paylaşılan, hoşa gidenleri içerir cinsel yaşam. Cinsellik Akıldadır, duygudadır, ruhtadır sosyal yaşamdadır ve bedendedir.  Aile Danışmanı en çok doğru bilinen yanlışların olduğu alanların başında gelen cinselliğin anlaşılmasına katkıda bulunur.
    Boşanma
*Boşanma ise seçenek değil zorunlu hallerde gündeme gelmelidir.  Eşler arasında iletişimde sık gözlenen olumsuz ifade oranlarının fazlalığı, ilgisizlik gösteren, sürekli şikayet eden, eleştiren, savunmaya geçen, susan, küçük düşüren, şiddet içeren davranışların fazlalığı evliliği çekilmez hale getirir. Aile danışmaları bu konularda fakında oluş sürecine, çatışma yönetiminin ve sağlıklı iletişim becerilerinin kazanılmasına rehber olur.