31 Ocak 2013 Perşembe

Son Sigara





                                              
DOĞRU BİLDĞİMİZ YANLIŞLAR
İdam mahkumunun son arzusu, “Bi sigara yakmak” olur. Kaza geçirmiş şok yaşayana “Yak bi tane” uzatılır.  Yakınını kaybetmişe “Yak bi tane” denilir. Atanacaklar arasında ismi çıkmış sevinçten göklere uçuyor” yak bi tane”.   Oo bu kahve ile keyif verir, “Yak bi tane”. Zor problemi çözmeye çalışıyor “yak bi tane.” Canım sıkılıyor “Yak bi tane”
Can sıkıntısı/Konsantrasyon, Stres/Rahatlama; zıt duygular.
Hangi sihirli uyuşturucu madde, yirmi dakika önce oluşturduğu etkiyi birden bire tam tersine çevirebilir.  Aslında sigara yukarıda belirtildiği gibi; ne konsantrasyonu arttırır, ne rahatlatır, ne can sıkıntısını alır ne de zevk verir. BU BİR YANILSAMADIR, KANDIRMACA VE BEYİNLERİN YIKANMASIDIR, ÖZELLİKLE OLUŞTURULMUŞ YANLIŞ İNANÇLARDIR.   Yıllarca izlediğimiz filmlerle, okuduğumuz roman ve dergilerle bu şartlanmayı sağladılar.  Biz de tüm hayatımız boyunca bu konuyu farkına bile varamadan pekiştirdik ve pekiştirmeye devam ediyoruz. 
Tuzak; tüm tiryakilerin olduğu gibi sizinde içinde kalmanız ve çıkamamanıza göre dizayn edilmiştir. Tuzağı kuranlar, ömür boyu tüketen kişiler hedeflemiştir. Tuzağı kuranlar çektiğiniz sıkıntıların, yaşadığınız streslerin, mahvolan hayatınızın değil, ödediğiniz bedellerin hesabındadırlar. Tükettiğiniz her pakette,  biraz daha tükenirsiniz. Bu tuzak BÜYÜK CANAVARIR.

VE BİR TERS BEKLENTİ YARATMA DENEMESİ
İki denek grubu; 1. Gruptakilere rahatlatan madde veriyorlar. “ Verdiğimiz bu maddenin  sizde uyarıcı etkisi olacaktır.” deniliyor. 2. Gruptakilere uyarıcı madde veriyorlar. “ Verdiğimiz bu madde sizde rahatlamaya neden olacaktır” deniliyor. Deneklerde yaratılan beklenti ile ilacın etkisi terslik oluşturuyor.   Sonuç: %70 beklentiler gerçekleşiyor.
NİKOTİN
Nikotin  damara verilince öldürebilen böcek ilacıdır. Tütün, zehir içeren” Öldürücü avrat otu” ile aynı ailedendir. İlk nefesinde öksüren kişinin vücudu, “Bana zehir veriyorsun, yapma” anlamında alarm veriyor. İçilen tek sigara insanı nikotin bağımlısı yapabilir. Büyük canavar dediğimiz; yanlış inanç ve şartlanmalarla, alt yapısı çok güçlü bir şekilde sigara lehine oluşturulan bilinçaltı, vücudun tüm isyanına rağmen, kimyasal altyapının da oluşmasıyla nikotinin zehirleyen etkisine vücut duyarsızlaşıyor. Beynimizin arzuları işleme biçimi olumsuzlukları görmezden gelmeye dayalıdır.  Sigaranın tüm zararları konusunda toplumun en bilinçli kesimi doktorlar ve eğitimcilerin %60’ının tiryaki olduğu ortadadır.
STRES VE NİKOTİN
 Her söndürülen sigaradan sonra, vücut nikotinden temizlenmeye başlar. Bir saat sonra kandaki nikotin seviyesi1/4 oranına düşer. Bu arada tiryaki nikotin çekilmesinin yarattığı açlık duygusu, boşluk hissi ve huzursuzluk onda nikotin isteği oluşturur.  Nikotinin yarattığı açlık hissi, bazı tiryakilerin “Sigara benim iştahımı arttırdı” diye algılamasına neden olur. Bir taraftan uyuşturulan, bir taraftan kilo alan tiryaki yıllar içinde hantal bir görüntüye sahip olur.  Alınamayan nikotinden dolayı tiryaki stres yaşar. İçtiği sigara, oluşan nikotin çekilmesinin rahatsızlığını giderirken bir sonraki rahatsızlığın eşiğini yükseltir. Dar ayakkabı giyenin, çıkarınca rahatlaması gibidir.  Tiryaki kısır bir döngünün içindedir artık. Nikotin uyuşturucu bir maddedir. Nikotin alan tembelleşir. Fiziksel ve ruhsal yönden yıprandığı için sürekli sinirlilik hali gözlenir. Strese iyi geldiği söylenen sigara en büyük stres nedenidir.
KONSANTRASYON VE SİGARA
Beynimiz vücudumuza giren oksijenin % 25 ini tüketir. Zihinsel kapasitemiz yani “kafamızı toplayıp” zor konularda sağlıklı düşünebilmek, problem çözebilmek için sağlıklı bir bünyeye ve bol oksijene ihtiyacımız vardır. Çektiğimiz her nefesle ciğerlerimize dolan binlere zehirli gaz, vücudumuzun ve beynimizin yeteri kadar oksijen almasını engeller. Sigara zihinsel kapasitemizi geriletir. Konsantrasyon kapasitemiz azalır.

Sigara sosyalleşme aracı değildir. Tiryakiler nikotinin uyuşturucu etkisi azda olsa uyuşturucu bağımlısı, hasta insanlardır. Söz konusu olan sigara alışkanlığı değil, uyuşturucu bağımlılığıdır. Nikotinin etkisine KÜÇÜK CANAVAR diyorum.
KENDİNİZE SORUN
1)Sigara içmek bana ne veriyor?
2)Gerçekten zevk alıyor muyum?(Yoksa, uyuşturan madde olan nikotinin çekilmesinin yarattığı stresin, sigara içmeyle giderilmesini mi yaşıyorum)
3)Bu şeyleri yaşam boyunca ağzıma sokup kendimi zehirlemek ve üstüne birde bunun için servet harcamak zorunda mıyım?
4)Yaparken keşke yapmasam dedirten, yapmazken de kendini özleten hobi midir?
5)Sağlık, enerji, varlık, iç huzur, özgüven, cesaret, öz saygı mutluluk ve özgürlük tiryakinin kaybettikleridir. Karşılığında ne kazanıyorlar?
6)Sigaranın avantajları ve dezavantajlarını mukayese ettiniz mi?
7)Sigaraya hiç başlamamış olsaydınız, tekrar başlar mıydınız?
8)Tiryakinin; güçlü, sosyal, modern, çekici, karizmatik olduğuna inanıyor musunuz?
9)Ağzı pis kokan, uyuşuk ve huysuz olmasına karşın; kendini modern, çekici veya karizmatik ve güçlü zanneden bir hayat arkadaşınız olmasını ister miydiniz?
10) Çok sevdiğiniz insanların; çocuğunuzun, annenizin, babanızın, eşinizin tiryaki olmasından memnun olur muydunuz?



İDDİA EDİYORUM Kİ, SİGARAYI BIRAKMAK ÇOK KOLAY
Önce istemelisiniz, kararlı olmalısınız, kuşku duymamalısısınız. İlk yapacağınız kafanızda ki yıllarca oluşturulmuş yanlış beklentileri ve inançları yok edin. İlk yok edeceğiniz BÜYÜK CANAVARDIR.
Sigara ruhsal, fiziksel ve zihinsel olarak insanı bitirir. Hiçbir derde deva değildir.  Hiçbir sorunumuzun çaresi değildir. Önce buna tam inanın. Hiç kuşku duymayın, kesinlikle korkmayın. Sizi alıkoyan  şey; yaşadığınız tuzağın akıbetini tam çözemediğiniz için oluşan  belirsizliğin yarattığı korkudur. Yaşadığınız gerçekleri  görmenizi, yaratılan yanlış beklentiler  engelliyor perdeliyor. “Milyonlarca insan göremedi, ben nasıl görebilirim” demeyin. Görebilen o kadar çok insan “İrade gücüne” hiç başvurmadan tek vuruşla hiç zorlanmadan, zevkle bırakabiliyor.  Sigarayı bırakmaya karar veren kişilerin yaşanacak süreçle ilgili inançları, beklentileri; sürecin çok kolay veya “zor” geçmesinin ana nedenidir.” Bu yolculuk, hayatımın geri kalanını acınacak bir tiryaki olarak yaşamaktan kurtuluyorum, özgürleşiyorum, zincirlerimden kuruluyorum” a odaklanırsak yaşayacağımız tahammül edilebilir sıkıntılar bir anlam kazanacaktır. Kurtuluşumuzun ayak sesleri olarak anlamlandırdığımız bu süreçten zevk bile almaya başlayacağız.
PROFESYONEL DESTEK
Canavarı ilk yaratanlar, nasıl yok edilebileceğinin de yolunu gösteriyorlar.  Devletlerin harcadığı tedavi giderleri, aldıkları vergileri kat ve kat aşmaya başlayınca insanları uyandırma yolunu seçtiler.  Yaratılan canavarın içinin boş olduğunu deşifre etmeye başladılar.  Yıllarca sigara içmekten zihinsel, ruhsal ve fiziksel yönden tükenmiş insanların mutlaka profesyonel desteğe ihtiyacı olacaktır.
AHA ANI
Beyne yerleşmiş büyük canavarın aslında kocaman bir hiç olduğunu anladığınız zaman, “Evreka” diyen Arşimet misali, beyninizde çakan o kıvılcımın, sorunun şah damarının yakalandığı andır. Birilerinin “Aha buldum” diyen,  o “Aha anı”; aslında işin püf noktası bu.  İşin sırrı; tuzağın ve kandırmacanın farkına varmaktı. Siz uyanırsanız, bilinçli oluşturulmuş ters beklentiler, yanlış inançlarınız sis perdesi gibi gözlerinizin önünden kaybolur.  Büyük görünen canavarın aslında bir hiç olduğunu anlarsınız. Uyanın ki, ölsün canavarınız.
KÜÇÜK CANAVAR
Nikotin bağımlılığı için sadece ilk üç gün aşılınca beşinci gün tüm etkilerin yok olduğu görülmekle beraber, çoğunlukla üç hafta sonra hiç içmemiş kadar kanınız temizlenir. Nikotin çekilmesinin yarattığı rahatsızlık çok kolay aşılacaktır.  Yaşanacak boşluk hissi ve kısmen huzursuzluk, yönetilemeyecek boyutlarda olmayacaktır. Ağrı ve sızı hiç hissedilmeyecek kadardır.  O anlarda yaşayacağınız açlık hissini andıran nikotin çekilmelerine yükleyeceğiniz anlam önemlidir. Beklentilerin yaratılması örneğinde olduğu gibi “bu iş benim için çok zor olacak” korkusuna ve beklentisine saplanırsanız panikleyebilirsiniz. Yapmanız gereken çok basit sadece “Kendimi kutluyorum, hayatımın kalan  dönemlerinde çok daha sağlıklı ve her yönden güçlü olacağım” Kendinize söyledikleriniz, sizin ruh halinizi oluşturacaktır. Ne konuşursam, neye inanırsam; nikotin çekilmesinin yarattığı olumsuz hislerden zevk bile almaya başlarım? Sadece olumlu bir yaşamın olacağı ve bu kararından dolayı çok mutlu olduğunuzu düşünün. Bu ruh hali size güç verecektir. Yaşayacağınız yoksunluk belirtilerini bir müjdenin ve iyileşmenin ayak sesleri ve gereği olarak algılayınız. İçini kaplayacak olumlu duygular yaşayacağın yoksunluk belirtilerini hafifleteceğine hatta yok edeceğine inan.
Araba yarışlarında ki yüksek risk altındaki pilotların tüm dikkatleri; pistin yan duvarlarına değil pistin tam ortasıdır. Onların odak noktası boş pistler dir. Tüm dikkatlerinizi vererek odaklandığınız şey gerçek olur. .Pistin yan duvarlarına çarpma korkusu ve endişesi ile yarışa başlarsanız korktuğunuz şeye odaklanmaya başlarsınız. Korktuğunuz şeye odaklandıkça onun gerçekleşmesini sağlarsınız. Siz sigarasız bir yaşama odaklanın. Yolun sonunda elde edeceklerinizin olumlu anın hayali, ödeyeceğiniz bedele anlam katar.  Çektiklerinize tahammül sınırınız artar. Ve rahatlıkla aşarsınız.

HADİ ŞİMDİ SON SİGARANIZI İÇERKEN ÇEKTİĞİNİZ HER NEFESTE CİĞERLERİNİZE DOLAN O ZEHİRLİ DUMANIN İÇERİSİNDEKİ PİS MADDELERİN SİZİ NE KADAR ZEHİRLEDİĞİNİ DÜŞÜNÜN. BU KARARI ALMASAYDINIZ NE DURUMLARA DÜŞECEKTİNİZ. KENDİNİZİ KUTLAYIN. BU KARARINIZ SİZE VE SEVDİKLERİNİZE EN BÜYÜK HEDİYEDİR. SON SİGARAYLA YENİ BİR YAŞAMA MERHABA DEMEK İÇİN HİÇBİR YARDIMCI YA, İLACA, NİKOTİN SAKIZINA, HAPINA İHTİYACINIZ YOK. TEK İHTİYACINIZ KENDİNİZE OLAN GÜVENİNİZ VE İNANCINIZDIR. KOLAY GELSİN.  HAKKI GÜLEÇ  GÜRSES GAZETESİ

24 Ocak 2013 Perşembe

Başkaları ne der?



       İç dünyamızın sesi ile dış dünyanın gerçekleri arasındaki farkın sıfırlandığı dönemdir çocukluk dönemi.
    Okul yaşına kadar her şeyi istediği gibi söylemekte özgürdür çocuklar.  Sahilde oturan annesinin yakınlarında dolaşan çocuk, yanından geçen dilenciyi görüp yüzünü buruşturarak yüksek sesle “pis kokuyor bu adam” diye yüksek sesle bağırır.  Anne,  çocuğa en kötü yüz ifadesi ile “sus” işareti yapar. “Çok ayıp ama öyle söylenmez” diye uyarır.
     Yatalak dedesine bakmakta olan annesin ve teyzesinin kendi aralarında “Şu adam ölse de bizde kurtulsak, kendide” şeklindeki yakınmalarına tanık olan çocuk,  günün birinde dedesi ölünce dışarıdan eve gelen teyzesine “ Müjde, müjde Dedem öldü” diye bağırmaya başlar. Anne çocuğu kucağına alıp ağzını kapar ve kulağına kızgın bir ifade ile bir şeyler söyler.  Çocuk, son derece  “Üzgün” bir ifade takınan anane ve teyzesine şaşırır bir anlam veremez.
Sosyalleşme süreci
   Okul hayatı ile gerçeklerle tanışılır. “Mış” gibi yaşamların, maskelenen yüzlerin, “münasip” tavırların ne olduğunun öğrenilme süreci başlar.  “Sosyalleşme”dir  bu sürecin adı.  Yaşadığı toplumun beklentilerine göre davranmasını öğrenir.   Hangi durum karşısında hangi maskenin takılacağını nasıl davranılması gerektiğini içselleştiren kişi, yetişkindir artık. 
    Bazen sosyalleşmenin dozu kaçabilir. “Başkaları ne der?” , Çok ayıp olur” “aman kimse duymasın, sonra yanlış anlarlar”  tarzı ile çocuk kendi iç dünyasını sorgulamaya başlar. İç dünyasının aykırılıklarından dolayı suçluluk duymaya başlar. Sesini kısmayı öğrenir. Bireysel olmak  mahkum edilir. Böylece dış dünya ya göre şekillenen hayatlarda; “Çok hoş insan” ,”Çok efendi,  iyi insan” olunur. Herkesin duymak istediğini konuşan,  görmek istediği gibi olan kısaca “örnek bir kişi” olunmuştur artık. 
    Aslında yalnız insandır o
     Çok sevilen ama çok neşeli insan gördünüz mü hiç. Aslında ”neşeli” görüneni, görürsünüz. Aynaya bakan, kendi gözlerinden iç dünyasının sesini duyan insan, tiyatro sanatçısını andırır. Hayat onun için hep sahnedir.  Verilen rolünü en iyi oynaması istenir ondan.  Başardıkça mükafatını işinde, ailesinde çevresinde alır. Kariyeri yükselir, para kazanır. Mal mülk sahibi filan da olabilir.  Son dönemlerde artan o kulak çınlamalarını bile artık duymamayı, takmamayı öğrenir. Bir dönem sonrada kalbi, bağırsakları, midesi ses vermeye başlar. “Psikomatik rahatsızlıklar” denir bütün bu şikayetlere.
 Sesi kısılan iç dünyasının, fizyolojisini zorlamasıdır rahatsızlığın adı. Onları en çok kullandığı kelimelerden biride “Evet” tir. “Hayır” derse gücenebilir insanlar, ayıp olur. Herkese göre ayarlanmış hayatın da kendine yer kalmamıştır onun.
Kendi olmak-sosyalleşmek çizgisi
   Çizginin bir ucu iç dünyamız ve kendimiz olduğumuz yer, diğer ucu dış dünyamızın beklentileri ve sosyalleştiğimiz yer.   Çizgide sosyalleşmeye doğru yol aldıkça, “Başkaları ne der”  rehberimiz oldukça, adımız “İyi, hoş, ne iyi adam” olmaya başlarken, stresimiz artar ruh sağlığımız bozulmaya başlar. Her zaman maske ve sahte gülümsemeler vardır. İdareciler, siyasetçiler vb  iş kollarında görev alanlar, aşırı sosyalleşmek durumunda kalırlar.
      Çizginin öbür uçuna,  yani iç dünyamıza doğru yol aldıkça, kısılan iç dünyamızın sesini arttırdıkça daha bir kendimiz olmaya başlarız. Rahatlarız. Ruhsal sorunlarımız yok olur. Sahte, rol gereği gülümsemelerin yerini içten gülmeler ve salıverilen kahkahalar almaya başlar. Maskeler yok olur. İçi dışı bir, dobra olmaya başlarız.  Aklımıza geleni söyler, canımız istediğini yaparız. Adımız “Patavatsız, çocukça, dengesiz, anlaşılmaz..” olmaya başlar. Sanatın her dalında yer alan bu tür insanlar iç dünyalarının sesini çoğaltanlardır.
Bağlama çalmak
   Bir türkü tutturmuş çalıp söyleyen usta aşığın parmaklarının bağlamanın perdeleri üzerindeki hareketi gibi olmalıdır, hayatla olan dansımız.  İç dünyamızı rahatlatan içten tavırlarımız ve kendimiz olabildiğimiz anlar ile dış dünyanın beklentileri arsındaki gidip gelen rollerimiz;  bağlamada en doğru sesi veren perdeler üzerinde, parmaklarınızın  gidip gelmesi  gibidir.
       O zaman çıkan sesler, kulağa daha bir hoş gelmeye başlar.
    Dengeleri  tutturabilmeniz dileğiyle…Hakkı Güleç



Bonsai


                                 
   Saksıda ağaç yetiştirmek üzere geliştirilen “Bonsai” sanatı ile güdük kalması sağlanan ağaçlar bana hep “yetiştirdiğimiz” çocuklarımızı hatırlatır. Dev gibi çınar, meşe palamudu..vb ağaçları  20 cm boyunda ağaççık olarak saksıda süs bitkisi haline getirmek için yüzlerce yıllık bilgi birikimi gerekmiştir. Nasıl budanacak nereye ekilecek, ne kadar suya ve ışığa bırakılacak bonsai sanatı tüm bunları tanımlar.  Toprağı, ışığı ve suyu sağlansa idi ve kendi haline doğal gelişimine müdahale edilmeseydi; kendi potansiyellerini gerçekleştirip dev birer ağaç olacaklardı.  Çocuklarımızın her biri çınar ağacı gibi dev olabilecekken, potansiyel birer dahi, bilim ve sanat adamı olabilecek şekilde dünyaya gelmişken, neden başarısız olurlar, dev olabilecekken neden güdük kalırlar “bonsai” misali…
 Çiftçilerimiz çok iyi bilirler ki; fidanın sağlıklı yetişmesi için  toprağının kalitesi, gübresi ve sulanması oldukça önemlidir. Ağaca şekil kazandırmak amacıyla yapılan bilinçsiz budamalar onun doğal gelişimini aksatacaktır.  Ağaç sağlıklı doğal ortamında bonsai misali müdahale edilmedikçe, genetiğinde var olan potansiyellerine erişebileceklerdir. İyi niyetli ama kötü etkili ana babalar şekil vermek amacıyla “engin tecrübelerini” çocuk yetişmede kullanırlar;  dev beklerken güdük yetiştirdikleri çocuklarının sebebi kendiler, olduklarının farkına bile varamazlar.
Çocuk nasıl yetiştiriliyor?
Çocuğun dev mi olacağı yoksa güdük bir süs bitkisi mi olacağı konusunda;  ailede ki yaşamı belirleyici olacaktır. Çocuğumuzun ne olacağı üzerinden kendi var oluşlarını yaşamak isteyenler sadece ana baba değildir. Okullar, öğretmenler ve diğer aile büyükleri çocuk üzerinden kendi egolarının tatminini ön planda tuttuklarının çoğu zaman farkında bile değillerdir. Çocuk hasbelkader çok yüksek puanlarla çok istendik bir okulun popüler bir bölümünü kazanabilir. Çocuk bir şey olmuştur ama kendisi olmuş mudur orası önemli.. “Ne olur kendisi olamazsa çocuk. Mühendis, avukat, doktor, öğretmen filan odluya işte daha ne isteyelim ki”  Hastasından bıçak parası alan doktor, hileli inşaat yapan mühendis, etik değerleri hiçe sayan avukat, yetiştirdikleri potansiyel suçlu olan öğretmenler…Kendileri olmadan bir şey olanlar arasından çıkacaktır  Bir şey olabilmesi için tüm hayatı ıskalayan insanlar; çok anlamlı, mutlu ve üretken bir yaşam sürdürebilecekler midir? Çok sağlıklı bir aile kurabilecekler midir? Çok sağlıklı çocuk yetiştirebilecekler midir?  Çok popüler, kariyer ve para kazandıran meslekleri ne kadar sevdiler ne kadar üretken olabildiler…Ana baba, okul, öğretmenler her fırsatta bu çocuğun kendilerine ait olduğunu vurgulamadan edemezler… Onların tatmin aracı olan çocuk; ileriki yaşamında kendi doğasına uymayabilen bir meslek sahibi olduğu için mutlu olabilmesi zorlaşacaktır. İnsanların en mutlusu sevdiği işi severek yapanlardır…
Çocuk nasıl yetişir?
Ana Baba bilmelidir ki “çocuğu nasıl yetiştireyim?”  değil;
” çocuk nasıl yetişir?” bilincine erişmelidir. Çocuğun yetiştiği Aile ortamı, tıpkı bir ağaç fidanının sağlıklı gelişimini sağlayan  uygun ortamı bulması gibidir. Fidanı biz yetiştirmeyiz. Fidanın dev bir ağaç olabilmesi için ona gerekli olan toprak, su ve gübrenin verilmesi yeterli olacaktır.  Verimli toprak gibi sağlıklı aile ortamı önemlidir. Sağlıklı aile ortamında umursanan, kabul gören, değeri hissettirilen, yetenekleri övülen ve sevgi gören çocuklar kendi potansiyellerini gerçekleştireceklerdir.  Dürüstlük, kendini ifade edebilmek, barışçıl olmak, kendimizi geliştirmek, ölçülü olabilmek, kendimize ve başkalarına saygılı olabilmek, güvenilir olmak, empatik olmak, adil olmak gibi değerlerin her biri  aile toplantısının konusudur. Toplantıya beş yaşını aşmış  ailenin tüm fertleri katılır. Ailenin her bireyi sırayla toplantıya başkanlık eder. Ne kadar acemice, yetersiz olsa da ailenin en küçük bireyleri; kişilik gelişiminin en sağlıklı olduğu kendi potansiyellerinin geliştirildiği, kendisinin hiç dayatma, ön yargı olmadan anlamasına dinlenildiği ortamlarda özgüvenleri oluşur. Tam olarak kendileri olmaya başlarlar. O toplantılarda ezen, ezilen, dikte eden, egosunu tatmin eden, dayatan olmaz. O toplantılarda sen, ben değil; biz bilinci hakimdir. Sağlıklı aile ortamı dediğimiz ortam biz bilincinin geliştiği ortamdır. Çocukların söz haklarının olması, kendilerini tam olarak ifade edebilmeleri aile içerisinde oluşan değerin oluşumuna kendilerinin de katkı da bulunmuş olmaları, onların değerlere sahip olmalarını, sınırlarının ve sorumluluklarının bilincine ermelerini sağlar…   HG

Evlilik ve beklentiler



Evlilik öncesi beklentiler çok da gerçekçi olmayabilir. Yıllarca hayali kurulan evliliğin gerçekleşmesi “mutlu son” olarak bilinir.  Mutlu sondan sonra ki günler gerçeklerlerin ortaya çıktığı, beklentilerin güncellendiği dönemlerdir.
Evlilik Gemisi
   Limandan çıkan geminin açık denizlerde nelerle karşılaşacağını kimse bilemez. Yolda yaşanacak tüm olumsuzluklar, fırtınalar, hastalıklar, kazalar fiziksel yapıda birçok değişimlere neden olabilecektir. Geminin kaptanı, oluşacak krizler öncesi hep olası sıkıntılı zor dönemlerin nasıl yönetileceğine odaklanır. Ne yaparsam ben evlilik gemisini o fırtınaların, hastalıkların güçlüklerin yaşanacağı dönemlerde en az zararla çıkabilirim?  Temel olması gereken geminin hep yüzmeye devam etmesidir.  Her sıkıntıda o gemiden nasıl kurtulabilirim diyen kişi aslında kaptan değildir. “İnsan dünyaya bir kere gelir”, “hayatımı bundan sonra hasta bir kişiyle mi geçireceğim” “insan dünyaya eğlenmeye gelmiştir ben sıkıntıya gelemem”, “ben özgür yaşayacağım. İstediğim zaman istediğimi yapabilmem gerekir” felsefesini çok benimser durumda olmak sağlıklı evlilik için çok da geçerli bir durum değildir. “Ben manken gibi bir kişi dururken neden hayatımı onunla tüketeyim?”  Erkek iseler yakışıklılıklarının, kadın iseler güzelliklerini ve cazibelerini kaybedebileceklerini bilmeliler. İlk başlarda yaşanan o coşkulu hallerin tamamen yok olabileceğini düşünebilmeleri gerekir.
Kadın ve erkeklerin farklılıkları
    Erkeklerin ve kadınların evlilik konusunda beklentileri oldukça farklıdır. Kadın genellikle “Çocuklarım olsun, evim olsun yuvam olsun vb tarzı beklentileri var. Kadınlar annelik duyguları, romantizm ve duygusallık daha ön plandadır. Kadınların estetik algılama kapasiteleri daha güçlüdür.  Kadının estetiği algılayan hayalci,  tasarımcı keşfeden fark eden farklılıkları hisseden görebilen yapısı onun genetiğinde var.
     Erkek ise varlıklı olmak, statü sahibi olmak, güç sahibi olmak ister. Erkek dış gerçeklilerle daha çok ilgilidir. O ayrıntıları gözden kaçırabilir. Kadınlar yaşanan sürece, erkekler ise sonuca ve eyleme odaklanır. Eşine  olan olayları anlatan kadına, erkek; ”,…yapsaydın ya, niye yapmadın?” Türünde eyleme ilişkin tepkileri olur. Kadın ve erkeklerin hayata bakış açılarındaki farklar onların beklentilerini de farklılaştırır. Kadınların romantizme odaklanan yönlerine karşın, erkekler erotizmle daha ilgilidirler.
Ne düşünürseniz o olursunuz
Bir insan neye önem verdiyse beyin ona paralel bilgi üretmeye başlar. Hayatımızın tam odağında ağırlıklı olarak, para, cinsellik, siyaset, vb hangisi varsa ona paralel kişiliğimiz gelişmeye başlar. Bununla ilgili insanın dünyasında baskın konu ne ise aklı o yönde gelişmeye ve onunla ilgili bilgi üretmeye başlar. Bir kadın fiziksel görünümü çok ön planda tutuyorsa, bir erkek çok para kazanmayı fırsatları değerlendirmeyi çok önem vermeye başlıyorsa, o konuda uzmanlaşmaya ve sezgiler o alanda güçlenmeye başlıyor. Fiziksel görünümü hayatının odağına almaya başlayan bir kişi o konuda tüm yayınları modayı makyajı ve estetik operasyonlarına daha çok zaman ayırmaya ve o konuda otorite olmaya başlar. Evlilikten beklentilerimizi gerçeklerimize uygun olarak düşünebiliyorsak hayal kırıklıkları olmayacaktır.
Hayaller ve gerçekler
     Evlilikte cinselliğin çok abartılı bir şekilde önemsenmesi dışarıda daha çekici daha yakışıklı insanlar hep tehlike olmasına neden olacaktır. Dışarıda hep vitrinde süslü makyajlı veya bakımlı kadınlara karşılık, eve gelen kişi, ev işlerinden dolayı makyaj yapamamış eşini beğenmemeye başlıyor. Hayallerle gerçekler arasındaki sınırları iyi bilmek gerekir. Genel gözlenen erkeklerin eşlerinde cinsel cazibeyi ön planda tutması kadar, kadınların da eşlerinde kazançlarını hep ön plana çıkarması erkeğin işini kaybetmesi, iflas etmesi veya istenilen zenginliğe ulaşamaması kadın tarafından kriz çıkarılmasına neden olmamalıdır. Erkeğin karısının maddi ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanması “ne biçim adamsın bir…bile alamadın” sözleri çoğu aile dramlarına intiharlara neden olduğu gözlenir. 
Eşlerin Birbirlerine sarf edecekleri suçlayıcı, aşağılayıcı ve kırıcı sözler onların travma yaşamasına depresyona girmesine neden olabilir. Aile içi sorunların en önemli bir bölümü iletişim hataları veya iletişimsizlikten ileri gelir.
   Evlilikte eşler bazen beklentilerini ve isteklerini tam olarak ortaya koyamazlar. Bu durum Eşlerin birbirlerini tanımalarını zorlaştırabilir. Eşler Tam olarak nelerden hoşlanırlar nelerden hoşlanmazlar, önemli olanlar ve önemsizler nelerdir. Evlenmeden önce net olarak beklentilerini ortaya koyabilenler daha sağlıklı bir başlangıç yapmış olurlar.  
Son söz
  Aile danışmanları çiftlerin uyumlu, uyumsuz, bilinçli, bilinçsiz beklentilerinin anlaşılması, sorunlu alanların ortaya çıkarılmasında yardımcıdır. Beklentiler ihtiyaçlarla da ilişkilidir. Eşlerin fiziksel, duygusal, sosyal ve manevi ihtiyaçlarının belirlenmesi ve “bu ihtiyaçlar nasıl karşılanabilinir?” sorusunun cevabı aranır.    HG

22 Ocak 2013 Salı

Eş seçimi



Yaşamımızda verdiğimiz en önemli kararların başındadır eş seçim konusu.  Yapılan evliliğin uyumlu olması ailenin tüm bireylerinin yaşam kalitelerinde belirleyici olacaktır. Sevgi dilinin hakim olduğu sohbet ortamında yetişen çocuklar yaşamlarında mutlu,  başarılı ve güçlü olabileceklerdir.  Eğitim kurumları rehberlik servislerinde yıllarca görev yaptım. Nerede bir disiplin, akademik başarı ve duygusal kalite sorunu gördüysem, oralarda aile içi ilişkilerde ki iletişim kalitesinde sıkıntılar vardı. Evlilik uyumu tüm bireylerin fiziksel ve ruhsal sağlığını etkilemesi eş seçiminin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyar. 
Ben kimim?
Eş seçim sürecinin en başında insanın kendisini tanıyabilmesi gerekir. “Nasıl bir insanla evlenmeliyim?” Sorusunun cevabı, “ben kimim?” sorusunun cevabında gizlidir. “Kırmızı çizgilerim nelerdir?”,” nelerden hoşlanırım? “,”olmazsa olmazlarım nelerdir?”,” nasıl bir yaşam istiyorum?”,”insanlarda aradığım özellikler nelerdir?” , “güçlü ve zayıf yönlerim nelerdir?”,”neler beni mutlu eder?”, “hangi özellikleri olan insanlarla daha iyi anlaşıyorum?”, “insanlarda aradığım özellikler nelerdir?”
Kimi arıyorum?
“Evlenmeyi düşündüğüm kişi nasıl biri olmalıdır?”  Seçicilikte aşırı titiz davranmanın sonu sürekli bekar kalmaktır.  Yaşam konusunda,  dünya görüşlerinde ve hedeflerde ki benzerlikler, ilişkilerde sağlanacak uyum mutlu olabilmede önemlidir. Eşleri tanımada; onun diğer insanlarla olan iletişim biçimlerini gözlemlemek ve aile özgeçmişini bilmek önemli bir veridir.
Evlenmeyi düşündüğünüz kişide olmasını çok istediğiniz ve istemediğiniz özelliklerin onda ne ölçüde var olduğunu görebilmeniz önemlidir.
Evlilik bir ilişki yönetimidir.
Bilgisayarlarda uyumlu kişiler tespit edilip “bu kişiler bu kişilerle daha mutlu olur” şeklinde yapılan eşleştirmelerle bir araya gelen çiftle takip edilince çok da mutlu birliktelikler geçirmedikleri ortaya çıkarılmış. Esas konunun evliliklerden
beklentilerin belirleyici olduğu tespit edilmiş. Kişilerin iyi yönetebildikleri kişilerle yaptıkları evlilikler daha başarılı olmuş. İyi işbirliği kurmak iyi ilişkinin temeli olmuş. Evlilik bir ilişki yönetimidir.
Bireylerin ekonomik yapıları, sosyal yapıları, eğitim düzeyleri, fiziksel özellikleri, kişilik özellikleri, yaşları, ideolojik ve dini görüşleri, ırk ve kültürel farklılıkları eş seçimlerinde önemlidir.
Yapılan araştırmalar
Eş seçimi ile ilgili yapılan en geniş uluslararası bir araştırma da 37 kültürde 50 araştırmacıyla 10.047 kişiye ulaşılmıştır. 37 farklı kültürün 36 sında kadınlar “maddi durumun iyi olması” na erkeklerden daha fazla önem verirken, “hırs-çalışkanlık” boyutunda 29 kültürde kadınlar erkeklerden daha fazla beklenti içindeler. Katılımcılara eşler arasındaki yaş farkı sorulmuştur. 37 kültürün tamamında erkekler eşlerinin kendilerinden daha küçük olmalarını istemekteler.  Eş’te “fiziksel çekicilik” tercihleri sorulduğunda, 34 kültürde erkeklerin eşlerinde fiziksel çekiciliğe kadınlardan daha fazla önem verdikleri görülmüştür.
 Bu araştırma sonunda kadın ve erkeklerin eş seçiminde aranılan özelliklere göz atarsak: Nezaket ve anlayış, zeka, fiziksel çekicilik, memnun edici kişilik, sağlıklı olması, uyumlu olması, yaratıcılık, çocuk istemesi, benzer eğitim düzeyi, iyi bir genetik miras, kazancın iyi olması, ev işlerinde iyi olması, benzer dini yönelim. Bu faktörlerin önem sıralamasında cinsiyet farkı kısmen gözlenebilmektedir.
Aile danışmanlığı
    Otomobil kullanabilmek için ehliyet kurslarına gitme zorunluluğu varken, neden evlilik öncesi, evlilik zamanları ve boşanma konularında profesyonel yapı sitemin bir parçası olamamıştır? N için “Aile Danışmanlığı” sistemi zorunlu hale getirilmemiştir. Bu eksiklik bizim ve az gelişmiş ülkelerin konusudur. HG
   

Şark kurnazı




           
                    
      Ali Bey, İsviçre’nin bir kasabasında manavlık yapıyordu. Ailesi aslen Konyalıydı. Tıpkı Konya’daki gibi İsviçre’deki yaşadığı kasabada da evlere açıktan süt satışı vardı.  Taze mis gibi “tek inek sütü” satın alan Ali Bey’e, İsviçreli sütçü; “Artık siparişlere yetişemiyorum, sütüm yetmiyor” diye dert yanar. Ali Bey gayet kurnaz, müstehzi bir ifadeyle; “Takma kafana. Bu işin kolayı var, biraz su eklersin olur biter” der. İsviçreli Sütçü, Ali Bey’in ne demek istediğinden hiçbir şey anlamaz. Sütçü, Türkiye’de yapıla gelen genel uygulamadan, kurnazlıktan bahseden Ali Bey’in şaka yapıp yapmadığını anlamaya çalışır.  Sütçü,  her zaman ki gibi, süt satışlarından sonra yorgunluk birasını içmek için, kasaba meydanında ki Cafe’ye gider. Kafası karışmıştır sütçünün. “Süte su nasıl karışır”, bir türlü anlam veremez.  Herkesin birbirini tanıdığı Cafe de “Süte su karıştırma” konusunu paylaşır.  Cafe müşterilerinin çoğu; “Ali Bey sana şaka yapmış olabilir” derken, aslında onlar için, “oldukça ilginç ve komik durum”, günün espri konusudur artık.  Ali Bey ise; “bu çok sıradan, basit bir konuya neden kafaları basmıyor?” diye düşünür. En sonunda ” Yaaa bu adamlar biz kadar zeki değiller” hükmüne varır.
Strateji ve taktik
 Strateji; Uzun vadeli hedeflere ulaşmak için yapılan planın adıdır.  Taktik ise, o stratejinin gerektirdiği anlık veya kısa dönemli uygulamalardır. Günü birlik düşünen, gelecekle ilgili hesaplar yapamayan ve kendini baskı altında hisseden kişilerin kurnazca davranışları sadece taktik düzeyde kalır.
  Süte su karıştırmaktan öte kafası basmayanların, gün gelir tüm inekleri ve çiftlikleri, stratejik düşünenlerin eline geçer
   Kurnazlık ve şark ilişkisi nedir?
  Dünya haritasında, doğuya gittikçe artan az gelişmişlik, tasfiye edilemeyen feodal yapı, ağalık, beylik, töre, baskı, korku altında oluşan yaşam biçimlerinde altta kalanlar; çoğunlukla otoriteye tabi olmak, biat etmek durumunda kalırlar.  Kendisini ifade edemeyenler, ihtiyaç ve taleplerini otoritenin gazabına uğrama korkusuyla gizli saklı ve kurnazca yapmak zorunda kalırlar. Her şey şekilden ibaret olmaya başlar. İşin özü, göz ardı edilir. Hayatlar “mış” gibi yaşanır. İki yüzlülük, yalan, dolan ve sahtekarlık toplumun genetiğine kazınır.  Kurumlar statülerinin gerektirdiği rollerden ziyade, menfaatlere hizmet etmeye başlar. Kim ki evrensel değerlerden bahsetse anında dışlanır ve tepki çeker. Doğruyu söyleyenler dokuz köyden kovulabilir. İnsanlar kendilerini inim inim inleten sistemden, balık misali; içinde yer aldıkları suyun farkına bile varamazlar. Azla yetinemeyenler, kurnazlıklarıyla kazandıkları ufak şeylerle tatmin olurlar.
 “Kuyunun dibinde ki kurbağa, gökyüzünü kuyunun ağzı kadar sanır” Çin atasözü
  Okuyarak, öğrenerek ve araştırarak kuyunun ağzına yaklaşmanız, büyük resmi görebilmeniz ve stratejik davranabilmeniz dileğiyle.. YENİMERAM GAZETESİ hgulec58@hotmail.com

Etkin dinlemek




                                               Etkin dinlemek
Umursanmak
  Veli beyin yaldızlı ve oldukça gösterişli kartviziti ve “siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?” tarzı konuşmaları dikkat çekerdi. Veli Bey her konuşmasında Ne kadar önemli, bir kişi olduğunu vurgulamaya özen gösterirdi. Veli Beyin bu halleri insana; ailesi tarafından umursanılmadan büyütüldüğünü akla getiriyordu.
Kabul edilek
  Ahmet Bey Doğal davranmakla zorlanıyordu. Alay edilmek, dışlanmak ve ötekileştirilme korkusu yaşıyordu. Utanca boğulmuş kişiliği onu hep maskeli dolaşmasına neden oluyordu. Kendisi olmak onun için işkence gibiydi.  Ruhsal sorunların neden olduğu rahatsızlıklar onun yakasını bırakmıyordu. Çocukluk dönemlerinin en doğal hallerini sergiledikleri için; tepki, eleştiri alan ve kabul edilmeyenler ilerde kendileri olması zorlaşıyordu.
Değerli olmak
Özge hanım ne kadar başarılı olsa da, mükemmellik konusunda ne kadar gayret etse de hep bir eksikti sanki. Kendini eksik, değersiz bulmaktan dolayı aşağılık duygusunun önüne geçemiyordu. Kim kendisini takdir etse o an kendi eksikliklerini dile getiriyordu. Utangaçtı. Konuşurken zorlanıyor bazen cümleleri tam anlaşılmıyordu.  Çocukluk döneminde kendisine ailesi tarafından değer verilmemesinin faturasını ödüyordu Özge Hanım.
Özgüven, beceri ve yetenek
Hasan Bey oldukça fazla iş değiştirmişti. Her karşılaştığı problem, başarısızlık ona çocukluk dönemlerinde kendisine söylenen “bırak sen yapamazsın, senin işin değil bu, çok sakarsın, senin elinden hiçbir iş gelmez, sen biraz zor adam olursun, beceriksiz, neye elini atsan bozuyorsun” sözleri kulağında çınlıyordu. İlk başarısızlıkta “ben bu işi beceremeyeceğim” ümitsizliğine kapılıyordu. ”Halbuki en yakın arkadaşı ne zaman başarısız olsa “bu bir deneyimdi” “başka yollar denemeliyim” benzeri düşüncelerle asla pes etmemesine hayran oluyordu.
Şartlı sevilmek
“Başarılı olursan, seni çok severiz” türü şartlı sevgi,  sakat bir yaklaşım. En önemlisi;  çocuğun, öğrencinin, çalışanın ve vatandaşın hiçbir şarta bağlı olmaksızın;   karşılıksız sevildiğini bilmesidir.  Adam yerine konulan insan sevildiğini bilir. Fanatik ve militan ruhlu kişilerde, sevgi açlığını gözlemek mümkündür. Sevilmek uğruna canını ortaya koyabilenler fanatik gruplar tarafından çabuk tespit edilir ve kullanılırlar.
Varoluşun beş boyutu
 Umursanmak,  kabul edilmek, değerli olmak, yeteneklerinin ve becerilerinin anlaşılması, sevilmesi; insanın varoluşunun beş boyutudur.

        Etkin dinlemek 
    Bir kahve içmeye davet eden komşumuzun anlatmak istediklerini saygıyla dinleriz. Paylaşırız, tasdikleriz, takdir ederiz. Dinlenilen insan, yeniden doğmuş gibidir. En çok aranan dost en çok konuşan değil, dinlemesini bilendir. En etkili iletişim, etkin dinleyebilmektir. Varoluşun beş boyutunu yaşatmanın en kestirme ve etkili yoludur, etkin dinlemek.
  İnsan kendini en iyi görebildiği an, dinlenildiği andır. Dinlenilme anı, anlatanın kendisine odaklandığı ve kendisini tam olarak anladığı andır. En gerçekçi gözlerle kendisini görür, sorunlarına hakim olur, çözümlerine odaklanır.  En kaliteli iletişim; saygıyla, sevgiyle, takdirle, anlamasına, anlamak istemesine yapılan etkin dinlemeyle oluşur.
Önyargısız ve sorgulamadan, yani Beyninizle değil;  Empatiyle yani kalbinizle dinleyin. Dinleme anında kendinizi aradan çıkarın. Onun sahasında kalarak sadece anlamasına dinleyin. Saygı ve sevgiyle dinleyin.
En sağlıklı iletişim, etkin dinlemeyle yapılanıdır. HG

ÖĞRENMEK, PATENTLİ BULUŞ VE İSTATİSTİKLER



        
Öğrenmek içinde olamazsa olmaz tek şey, okumak.
  İsmini hatırlayamadığım bir büyük bir kimya şirketi, cevabını aradığı bir konu için yaptığı deneyler onlara 15.000 dolara mal olmuştu. Ancak şirketin üst düzey yetkilisinin bir itirafı gazetelere konu olmuştu. Şirket yetkilisi;” Sonradan öğrendik ki aradığımız bu bilgi 5 dolarlık bir kitapta yıllar önce yayınlanmıştı”
Uçağı bulan Wright kardeşler, Elektrikte buluşlara imza atan Faraday,  okudukları kitapların etkilerinden bahsetmişlerdir. Henry Ford, Fransızca dergide yayınlanan bir makaleden esinlenerek otomobil imalat düşüncesini hayata geçirmiştir.
PATENTLİ BULUŞ
    ABD 'li bir araştırma şirketinin açıklamalarına göre;  ''Dünyamızda gözlenen ve 1985 yılına kadar olan geçmişe yönelik son 2000 yıldaki toplam patentli buluş sayısı, 1985'ten 2000 yılına kadar geçen 15 yıldaki toplam patentli buluş sayısına eşittir.''  
   ABD de Bir haftalık patentli buluş sayısının 4000 civarında olduğu ve her geçen gün bu sayıda önemli artış olduğu söylenirse teknolojide  görülen  baş döndürücü hızın, bugün vazgeçilmez gibi görülen bir  çok mesleğin sonunu getirdiğini ve binlerce yeni mesleğin hayatımızda yer aldığını gözlemleriz.  Türk insanının son 117 yılda ki toplam patentli buluş sayısı, ABD nin 1 haftalık patentli buluş sayısına eşit olduğunu da bu arada belirtelim….
     ABD’nin yeni hedefi 10 yıl sonra yani 2022 de 10.000.000 adet patente ulaşmaktır. Ülkemizde ise Türk Patent Enstitüsü Başkanı Prof.Dr. Habip ASAN, Cumhuriyetin 100. Yıldönümünde yani 11 yıl sonra patent başvurusunun 50.000 e ulaşacağını ifade etmektedir.
İSTATİSTİKLER

Bir Japon bir yılda ortalama 25 kitap okuyor.
         Bir İsviçre’li yılda ortalama 10 kitap okuyor.
         Bir Fransız yılda ortalama 7 kitap okuyor.
         Türkiye’de 6 Türk’e yılda bir kitap düşüyor.
         Halen Yurdumuzda 95 kişiye bir kahvehane,
         65.000 kişiye bir kütüphane düşüyor.

         Milli Eğitim Bakanlığının yaptırdığı bir ankette niçin kitap okumuyoruz sorusuna verilen cevaplar:
         %50,2 kitap okuma alışkanlığım yok,
         %16,6 yeterince zamanım yok,
         %10,6 Boş zamanım çok yoğun geçiyor.
         %10,5 T.v. Video... Tercih ediyorum,
         %4,6 kitap fiyatları pahalı,
         %3,4 derslerim çok yoğun,
         %1,9 diğer sebepler ve geriye kalan cevapsız.

  Dünya üniversiteler sıralamasını inceleyen Webometrics’e göre Dünya da ki toplam 12000 üniversite içerisinde Harvard birinci sıradadır.
     Birinci gelen bu üniversitenin bütçesinin yıllık 38 milyar dolar civarında olmasına karşılık, Ülkemizde YÖKe bağlı 94 üniversitenin toplam bütçesinin 8 milyar dolar civarında olduğunu belirtelim.

 “Kuyunun dibinde ki kurbağa gök yüzünü kuyunun ağzı kadar sanır”  Çin atasözü
Ne kadar az biliyorsak kuyunun ağzına olan mesafemiz o kadar fazladır. Okuduğumuz her kitap, öğrendiğimiz her bilgi ve yaptığımız her çıkarım bizi kuyunun ağzına yaklaştırdıkça gökyüzü bizim için daha büyük görünecektir.

BİZE DÜŞEN NEDİR?
   Şikayet etmek, “Biz adam olmayız” demek ve sistemi suçlamak; sitemin devamını sağlamaktır.  Tehlike anında uçaklarda bulunan gaz maskelerinin önce kendinize, sonra çocuklarınıza takmanız gerektiği söylenir. Siz Önce kendinizi güçlendirin, kuyunun ağzına yaklaştırın ve farkındalığınızı arttırın.  Sistemin düzelmesi yolunda çok büyük bir iş yapmış olacaksınız.

"Deha %1 esinlenmeden,%99 terlemeden ibarettir" Edison.  Hakkı Güleç

FARKINDALIK TERAPİSİ...


                                
      Ahmet Bey, iki saattir  aracını kullanmaktaydı. Boğaz köprüsünden geçeli  yaklaşık bir saat olmuştu.   Aracına binişini, geçtiği yolları, köprünün o olağan üstü güzel manzarasını hiç hatırlamıyordu.  Bu işte bir gariplik vardı, sanki "otomatik pilot "  aracı kullanırken kendiside iç dünyasında hayallere dalmıştı. Dış dünya gözünden silinip gitmişti...
      Mehmet Bey, saatlerdir kitabı elinden düşürmeden  okumaktaydı.  Bazen Arkadaşları ona,  "kitap kurdu " diye takılırlardı.  Bugün okuduğu kitabın neredeyse son on sayfasından hiçbir şey anlamamıştı. Gözleri son hızla okurken, zihninden okuduğuyla ilgisi olmayan bir sürü düşünce akmıştı. Aklı tamamen başka yerlerdeydi.  
      Eminim ki sizinde,  " evet yaa çoğu zaman ben de bu durumu  sık yaşıyorum." Dediğinizi  duyar gibiyim.  Sebebi dalgınlık.
     DALGINLIKTAN NASIL KURTULABİLİRİZ?
      Cevabım;   " Yaşadığınız anın farkındalığı’nı arttırmanız gerekir "  olacaktır. 
      Geçmişte yaşadığımız olumsuzlukların  pişmanlığa sürükleyen "keşke” li cümleleri,  gelecekle ilgili kaygılarımızı  arttıran" Eğer " li cümleleri, üzüntülerimiz, düş kırıklıklarımız,  kötü iç konuşmalarımız,  bizi  yaşadığımız anın farkındalığından uzaklaştırırken, oluşan olumsuz duygular yaşam kalitemizi bozabilir.
    FARKINDALIK NEDİR?
     Yargısız bir şekilde şimdiki ana  odaklanabilmek, beynimizle değil, gözümüzle yorum yapmadan görebilmek.
     Tanımı, daha da somutlaştırırsak; gördüğümüz nesneleri, duyduğumuz sesleri, tenimize temas eden elbisemizi, soğuk, sıcak  havayı, ortamın kokusunu, içtiğimiz çayın tadını, yediğimiz yemeğin lezzetini, manzarayı, okuduğumuz kitabın konusunu,  suyun sesini, çiçeğin rengini, renk uyumunu, sabah kalktığımız zaman aldığımız  nefesin havanın ciğerlerimize dolmasını, dışarı çıkışını, diş macununun kokusunu, tadını, banyo yaparken suyun bedenimizdeki hissettirdiği sıcaklığı, soğukluğu; dışarı çıktığımızda yollar, tabelalar, insanların telaşe si, koşturması, ağaçların açan veya dökülen yapraklarına, beynimizle değil gözümüzle olduğu gibi yargılamadan görebilmeliyiz.. Bu bir farkındalık terapisidir.  Dış dünyamızda ki bize önemsiz gibi gelen ayrıntıların, farkında olabilmek bizi olumsuz iç konuşmalarımızdan sıyrılmamıza yardımcı olur. Bunun yanında mizah duygumuzu da asla kaybetmemeliyiz.
     FARKINDALIK FORMÜLÜ ;FARDİYAR6
Etrafınızı dinlediğiniz zaman duyabildiğiniz sesin=>2 ' sini duy, 
Bedeninize temas eden giysinin=>2’sini hisset
Etrafındaki eşya, cisim veya manzaranın=>2 ' sini gör.
    
FARKET, KKAT ET, YARGISZ DÜŞÜN  
Asla geri gelmeyecek olan anın,  hakkını verebilmeniz dileğiyle…..                                              
 Hakkı Güleç             hgulec58@hotmail.com